Dokuz Işık Doktrininin Bilim-Akıl Işığında Değerlendirilmesi
Haber Detayı
17 Haziran 2013 - Pazartesi 20:25 Bu haber 1175 kez okundu
 
Dokuz Işık Doktrininin Bilim-Akıl Işığında Değerlendirilmesi
MHP Adana İl Kadın Kolları’nın düzenlediği konferansta Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hakkı Çiftçi, “Dokuz Işık Doktrininin Bilim ve Akıl Işığında Değerlendirilmesi'' başlığında bir konuşma yaptı.
DİĞER Haberi
Dokuz Işık Doktrininin Bilim-Akıl Işığında Değerlendirilmesi

MHP Adana İl Teşkilatı binasında yapılan konferansa, Adanalı kadınlar yoğun ilgi gösterdi. Sadece kadınlara yönelik olarak düzenlenen konferansın açılış bölümünde MHP İl Başkanı Mustafa İzgioğlu, merkez ilçe başkanları Yusuf Kanlı, İbrahim Kara, Hüseyin Tumlukolcu ve Mehmet Özcan da hazır bulundu.       MHP ADANA İL BAŞKANI MUSTAFA İZGİOĞLU'NUN AÇILIŞ KONUŞMASI  MHP Adana İl Başkanı Mustafa İzgioğlu, hemen her alanda büyük ve derin sorunlar ile karşı karşıya bırakılan Türkiye’de MHP’nin yapıcı ve herkesi kucaklayan, ihanete karşı taviz vermeyen politikasının büyük destek gördüğünü anlattı. İzgioğlu, bu süreçte özelikle Adana’da kadınların önemli görevler yüklendiklerini, tarihi 25 Mayıs Vatan Mitinginde partili kadınların büyük özveri içinde çalıştıklarını belirterek, başta İl Kadın Kolları Başkanı Ayla Emrahoğlu olmak üzere hepsine ayrı ayrı teşekkür ettiğini bildirdi.       HAKKI ÇİFTÇİ'NİN KONUŞMASI Doç. Dr. Hakkı Çiftçi, verdiği konferansta hemen her alanda aklı ve bilimi egemen kılmanın zaruretini anlattı. Çiftçi, “Devletlerin ve milletlerin Dünyada egemen olması, sözünün dinlenmesi, itibarının yükselmesi, içeride ise huzur ve güvenin, barışın, refahın, sosyal adaletin sağlanması aklın ve bilimin ne derece kullanıldığına, milli ve manevi değerlerin önceliğe alınıp alınmadığına bağlıdır. Hükümetlerin önceliliği de bu olmalıdır. Bu da yetmez; sağlam bir kişilik, sağlam bir omurga ve ahlak da lazımdır” şeklinde konuştu.   ELİN OĞLU BAKIN NELER YAPIYOR Çiftçi, şunları söyledi: “Elin oğlu dediklerimiz Ay'da, L4, L5’de toprağı, suyu parselleyecek, biz halen vatandaşımızın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalarak susuzluğa mahkum olup ayağımızdaki toprağı kaydıracağız. AB, ABD, Çin kaya gazını bulup, ileri teknolojiyi kullanarak zenginleşerek, 1 ton kalp stentini 15 milyar dolara, 1 ton uçak smilatörünü 20 milyar dolara satacak, biz ise bir tonu sadece bin 500 dolar eden  ürünlerimizle  halkımıza caka fiyaka satışlarımızla, tencere tava çınlatışlarımızla birbirimizi hiçleştirip, dağıtarak, halkımızı  kamplaşmalarla, ifratla, bölünmeyle ve birbirine yabancılaşmayla buluşturacağız. Bir an evvel bu yabancılaşmamızın unsurlarından  biri olan galip gelme hırsı, cahillik, çıkar düşkünlüğünün beslediği enaniyet dolu ben merkezcilik anlayışından ve kuru inatlarımızdan vazgeçmeliyiz.”     CABMAZA BAK OYUNU OYNANIYOR Çiftçi, “Son günlerde  sergilenen provakatif olaylar, vatandaşdaki tencere tava, iktidarlardaki hava ve muhaliflerdeki kara tartışmaları sanki cambaza bak oyunu oynanıyormuşcasına bir görünüm arz etmektedir. Benim babam senin babanı döver anlayışı çerçevesinde birbiriyle kuru bir inatlaşma ve çekişme ülkenin dışarıdaki görünümünü ve enerjisini azaltmaktadır. Oysa ki bu tür anlayışlarla tüketilen enerji neticesi, başta Ortadoğu olmak üzere çevremizdeki gelişmeler ve teknolojideki ilerleme fırsatları kaçırılacak; coğrafyamızdaki belirleyici güç olan terminatör ülkemiz sıradanlaşacaktır” sözleriyle uyardı.     BU İLKELERİN HATIRLANMASI LAZIM Hakkı Çiftçi, “Gelinen noktada Cumhuriyet yönetimini, milliyetçilik anlayışını, sınıfsız toplum anlayışını, dinle devlet işlerinin birbirinden ayrılması diye tanımladığımız laikliğimizi, sosyal devlet politikasını uygulamakla sorumlu devletçiliğimizi, çağdaşlık ve ileriye doğru atılımlar bir toplum için olmazsa olmaz koşullarda gerçekleşen yenilikçi anlayışımızı,  ahlâkçılık anlayışımızı, toplumculuğumuzu, ilimcilik, hürriyetçilik ve şahsiyetçilik, köycülük,  gelişmecilik, endüstricilik ve teknikçilik anlayışımızı yeniden hatırlamamız ve yaşatmamız gerekmektedir. Çünkü modern ve çağdaş dünyada bu ilkeler katılımcılık, açıklık, şeffaflık, hesap verebilirlik, hukuka uygunluk ve bağımsızlık adı altında iyi yönetişim olarak uygulanmaktadır”       KONFERANSTAN AYRI OLARAK DOKUZ IŞIK DOKTRİNİ KONUSUNDA GENEL BİLGİ VERELİM. Dokuz Işık, Ülkücü Hareket'in merhum Başbuğu Alparslan TÜRKEŞ'in, Türk milletini ahlâkta, san'atta, ilimde ve teknikte en ileri ve medenî ülkeler seviyesine çıkarmak için, Türk Devletini güçlü ve Türk Milletini mutlu yapmak için, modern teknikler ile çağdaş ilmin verilerinden faydalanarak, Türk milletinin imkân ve şartlarını da göz önünde bulundurarak hazırladığı DOKTRİN'DİR.   Ülkücü Hareket'in Başbuğu merhum Alparslan TÜRKEŞ, Yeni Ufuklara Doğru isimli kitabında, DOKUZ IŞIK ile ilgili olarak şunları yazıyor:  “Türk Milleti, kendi millî tarihini, örf, âdet ve ananelerini kendi millî hasletlerini dikkate alan, modern ilmi ve tekniği önder alan yüzde yüz yerli ve millî bir idare sistemi kurmalıdır. Çünkü her milletin idare sistemi kendi şartlarına, tercihine ve millî özelliklerine göredir. Herhangi bir milletin sistemini olduğu gibi almak gerçeklere uymaz. Aydınlar, kapitalist ve komünist sistemleri aynen tatbike çalışıyorlar. Bunların hepsi taklitçiliktir. Her milletin durumunun başka olduğunu nazarı dikkate alarak, biz diyoruz ki, yeni millî bir doktrin, bir sistem lâzım. Bu doktrin Dokuz Işık'tır.” “Bu millî doktrin her şeyini Türklüğün tarihinden almış olan, modern ilmi, tekniği önder kabul etmiş olan bir görüştür. Bunun kuvvetini almış olduğu temel kaynak MÜSLÜMANLIK VE TÜRKLÜKTÜR. Türk insanına karşı sonsuz sevgi, insan haysiyetine karşı sonsuz saygıdır. Niye temel kaynak Müslümanlık ve Türklüktür? Çünkü, bu millet Müslüman Türk milletidir. Türk olarak binlerce yıllık şanı, şerefi var. Bin yıldır Müslümanlığı benimsemiştir. Son 50-60 yıl içindeki aydınlar dine cephe almışlar, Müslümanlığı tanımamışlar, O'nu zararlı göstermişlerdir. Onlar diyor ki; Avrupa Hıristiyan olduğu için ileri gitti. Biz Müslüman olduğumuz için geri kaldık. Bu böyle değildir. Ana meseleleri kavrayamayan taklitçi aydınlar yetiştirdiğimiz için geri kaldık.”    “Geri kalmanın dinle alâkası yoktur. Varsa bile, bu da, dinin bazı din adamlarınca yanlış telkin edilmesi yüzünden olmuştur. Müslümanlık en mütekâmil dindir. İlme değer vermiş, ilmin, tekniğin ileri gitmesini sağlamıştır. Orta Çağda medeniyet, Doğu'da Müslümanlar sayesinde kuruldu. O medeniyet İslâm Medeniyeti'ydi. Bugünkü Avrupa Medeniyeti, orta çağdaki, İslâm Medeniyeti'nden doğmuştur.”   “Bugün birçok batılı âlimin de ilmen tespit edip, kabul ettiği gibi, Batı Medeniyeti'nin temeli eski Yunan, eski Roma Medeniyeti, Hıristiyanlık değil, Türk-İslâm Medeniyeti'dir. Bu nasıl olmuştur? Türk- İslâm Medeniyeti'nin en yüksek zamanlarında, Haçlı Orduları Müslüman memleketlerine girmiş; Avrupa bu büyük medeniyeti gördüğünde hayret etmiş, orduları geri dönerken, o medeniyetten ilhâm almışlardır. Haçlı seferleri yüz yılarca sürmüştür.”    “Bir çok Avrupalı âlimler İspanya'da, Endülüs Emevileri'nin hüküm sürdüğü tarihlerde Endülüs'te ilim tahsil etmişlerdir. Müslümanlardan ilim almışlardır. Riyaziye ilminin, onun bir kolu olan alcebra (cebir) ilmini Endülüs’ten öğrenmişlerdir. Astronomiyi Müslümanlardan öğrenmişlerdir. Daha sonra Endülüs Devleti'nin yıkılması ile oradaki ilim kitaplarının Avrupalılarca kaçırıldığı ve bugün Avrupa kitaplıklarında bulunduğu bir gerçektir. Daha birçok Müslüman Türk âlimlerinin büyük buluşları vardır. En son, Fatih'in İstanbul'u fethetmesiyle ilim Avrupa'ya gitmiştir. İstanbul'u terk eden âlimler İtalya'da İslâm fikrini söylemişler, ondaki büyüklüğü anlatmışlar, ondan ilhâm alarak Rönesans’ı başlatmışlardır. Görülüyor ki, Avrupalıların ileri gitmesinin sebebi Hıristiyanlık, Türklerin geri kalmasının sebebi Müslümanlık değildir.”   “Milletler dinsiz yaşayamaz. Her milletin bir dini vardır. Din toplum için de sosyal bir müessesedir. Bu müesseseyi, hiçbir toplum hayatından söküp çıkaramamıştır. Komünistler din düşmanıdır ve derler ki, din milletleri uyuşturan bir afyondur. Fakat onlar bile bunu söküp atamamıştır. Bugün Rusya'da kilise her şeyiyle yaşatılmaktadır. Toplumun hayatını mutlu kılmayı düşünen, toplumu yüceltmek isteyen aydınlar bunu nazarı dikkate almalıdırlar. Bunu size ilmî olarak söylüyoruz. Bir de, işin öteki cephesi var. Dinin insanları kötü yoldan çeviren, mutluluğa götüren esasları olduğunu biliyoruz.”    “Demek ki Dokuz Işık'ın temel kaynaklarından birisi budur; Türklük şuuru, İslâm imanı, İslâm ahlâk ve fazileti...” “Dokuz Işık'ın diğer kaynağı İNSAN SEVGİSİ, İNSAN HAYSİYETİNE SONSUZ SAYGI'dır. Türk milleti olarak, bizim millî karakterimizin bir hususiyeti vardır. Biz Türkler ne başkalarına uşaklık etmeyi, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyiz. İnsanlık haysiyetine saygı duymayan, Türk insanına karşı gönlünde sevgi taşımayan, Türk milletini, Türk halkını hor gören zihniyete karşıyız. Dokuz Işıkçılar olarak bizler, Türk halkını, Türk insanını Allah'ın mukaddes bir emâneti telakki etmekteyiz. İdareci ve aydınların milletimizin bütün fertlerine bu anlayış içinde hizmet etmeleri, hangi mevkide olurlarsa olsunlar, mevki farkı, zenginlik farkı gözetmeksizin herkesin hakkına, hukukuna riayetkâr olmaları, ancak gönüllerinin insan sevgisi ve insan haysiyetine sonsuz saygı ile dolu olmasına bağlıdır.”   Dokuz Işık, dokuz ana ilkeye dayanır:  1. Milliyetçilik, 2. Ülkücülük, 3. Ahlâkçılık, 4. Toplumculuk, 5. İlimcilik, 6. Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik, 7. Köycülük, 8. Gelişmecilik ve Halkçılık, 9. Endüstricilik ve Teknikçilik   Böylece, merhum Alparslan TÜRKEŞ'in, 1965 yılında, CKMP'ne Genel Başkan seçilmesiyle birlikte, Milliyetçilik Türkiye'de ilk defa, bir ideoloji, hatta bir parti ideolojisi haline geldi... Getirildi... Bunu, Ülkücü Hareket'in Başbuğu merhum Alparslan TÜRKEŞ şöyle ifade ediyor: “Millet ve ülkemizi bölüp yıkmak isteyen her türlü yabancı ideoloji zehirlerinin panzehiri Türk milliyetçiliği ideolojisidir. Türk Milliyetçiliği bugün, bir dernek veya grup çalışması olmaktan çıkmış, partimizin ideolojisi olmuştur.”   Merhum TÜRKEŞ, DOKUZ IŞIK'ta da şöyle yazıyor:  “Amacımız, millî sınırlarımızın içinde yaşayan yurttaşlarımızı, hiç bir ayırım yapmaksızın, din, mezhep ve ırk farkı gözetmeksizin kucaklamak, sevmek, insanca yaşama şartlarına kavuşturmaktır. Millet ve ülke bütünlüğümüzü bölücü, her türlü sınıfçı, mezhepçi ve ırkçı sistemlerin amansız düşmanıyız... Sınıfçı sosyalizme, kapitalizme, bunların birer sapması olan komünizme, faşizme ve nasyonal sosyalizme karşıyız. Başka milletlerin bir kültür ve tarih ürünü olan bu yabancı ideolojilerin Türk devlet felsefesinde yeri yoktur.”   Gerçekten de, DOKUZ IŞIK'ta her türlü sınıfçılığa ve işçi veya işveren iktidarına karşı çıkılıyor, milletin altı sosyal dilimden yani, köylü, işçi, serbest meslek mensubu, esnaf, memur ve işverenden meydana geldiği gibi, yönetim ile Millet Meclisi'nin de bu altı sosyal dilim tarafından teşkil edilmesi gerektiği ifade ve iddia ediliyordu ki, bu Türk milletinin Millî Bütünleşmesini sağlayacağı gibi Millî Demokrasi'nin kurulmasını da temin edecektir.    Altı sosyal dilim kendi içinde teşkilâtlanacak ve Millet Meclisi bu sosyal dilimlerin temsilcilerinden oluşacak böylece hem siyasal katılım sağlanmış olacak... Hem de bu sosyal dilimler kendi bünyelerinde oluşturacakları tasarruf ve yatırım sandıkları vasıtasıyla, üretime katılacaklardı... Böylece sermaye, tabana yayılmış olacak, gelir dağılımındaki adaletsizlik azalacak ve sosyal adalet gerçekleşecekti... Böylelikle de sosyal dilimlerin mensupları çalıştıkları fabrikanın ve işyerinin mülkiyetine, yönetimine ve kârına ortak olacaktı... Bu şekilde, üçüncü bir sektör olan MİLLET SEKTÖRÜ doğacaktır ki, millet sektörü Dokuz Işık'ın orijinal tezlerinden biridir... Millet Sektörü, bugün artık iyice laçkalaşmış olan ikili karma ekonomi düzenini dengeleyecek ve üçlü bir karma ekonomi düzeni haline dönüşmesini sağlayarak, düzene çekidüzen verecektir...   Millet Sektörü'nün temeli, sanayi mülkiyetinin, üretim vasıtaları sahipliğinin yaygınlaştırılmasıdır... Millet Sektörü'nün esası, vatandaşın küçük tasarruflarının bir sandıkta biriktirilerek büyük sermayeler halinde ve vatandaşın kontrolü altında yatırıma sevk edilmesi ve kârının vatandaşa dağıtılmasıdır...    DOKUZ IŞIK, siyasette Başkanlık Sistemi ile üç yüz üyeli Tek Meclis görüşünü savunmaktadır... Tek Meclis bugün için belki bir anlam ifade etmeyebilir ama bu fikrin ortaya atıldığı zaman Türkiye'de Millet Meclisi'nin yanında bir de Senato'nun bulunduğu hatırlanırsa, Tek Meclis tezinin manâsı daha iyi anlaşılabilir... Tek Meclis, çabuk karar alabilme ve icrada süratli hareket edebilmek... Başkanlıksa, Türk milletinin tarihî tecrübesi ile çağdaş yönetim anlayışına uygunluk ve güçlü idare demektir.   DOKUZ IŞIK iş hayatında da emek-sermaye barışı ile her iş kolunda millî, tek ve mecburi sendikacılık görüşünü ileri sürmektedir.. Gerçekten de İşçi ve İşveren sosyal dilimleri arasındaki zıtlaşma ve çekişmeler ile bunlardan doğan grev ve lokavtlar milletimize çok pahalıya mal olmakta ve ülke kalkınmasında kullanılabilecek enerji, emek ve zaman bir bakıma boşa harcanmaktadır... Millî Tek ve Mecburi Sendikacılık ile İşveren karşısında güçlenen İşçi Sendikaları, hem temsil ettiği sosyal dilimin haklarını daha iyi savunabilecek ve hem de İşveren kesiminin haklı taleplerini daha rahat karşılayabilecektir.. .Bu da, başka birtakım tedbirlerle birlikte emek-sermaye barışının kurulmasını temin edebilecektir... DOKUZ IŞIK'ın temel prensibi, emeğe hak ve saygı, sermayeye güven'dir...    DOKUZ IŞIK köy ve köycülük meselesine de özel bir önem atfetmekte ve bu konuda da orijinal bir tez olan Tarım Kentleri projesini teklif etmektedir... Tarım Kentleri esas olarak dağınık köylerin toplulaştırılmasını, hizmetin ve şehirlerde bulunan imkânların köylünün ayağına götürülmesini, sanayinin bütün yurda dengeli bir şekilde dağıtılmasını, dolayısıyla bölgelerarası dengesizlikler ile şehre göçün kontrol altına alınmasını ve bu suretle gecekondulaşma meselesine de kaynağında çare bulunmasını hedef almaktadır... Tarım Kentleri'nin hedefi kalkınmayı köye götürmektir...   DOKUZ IŞIK kalkınma ve sanayileşme meselesine de özel bir ehemmiyet vermektedir... DOKUZ IŞIK Türkiye'de yıllardır uygulanan merkezden çevreye sanayileşme politikasını yanlış bularak, yerine çevreden merkeze doğru bir sanayileşme politikasının kurulması gerektiğini ifade ve iddia etmektedir... Böylece bölgeler ve şehirlerarası kalkınmışlık dengesizlikleri ortadan kaldırılabilecektir...    DOKUZ IŞIK, her sahada olduğu gibi, kalkınma yolu bakımından da taklitçiliği reddetmektedir. İleri milletlerin çağına ulaşmak için, onların geride bıraktıkları mesafeleri aynen yürümemize gerek yoktur. Millî dinamizm ve potansiyeli, bir harp zamanı dikkati ve heyecanıyla seferber ederek, Türk milletini çağlar üzerinden aşırarak, atom ve füze çağına ulaştırmak, DOKUZ IŞIK'ın temel hedeflerinden biridir ve bu da orijinal bir tezdir.   DOKUZ IŞIK en büyük önem ve ehemmiyeti, her şeyin sebebi ve gayesi olan İNSAN'a ve O'nun eğitim ve öğretimine vermiş... Milliyetçi Eğitim Sistemi isimli bir eğitim projesi hazırlayıp, kamuoyuna duyurmuştur. Bu proje şimdiye kadar uygulanmış olsa idi, Türkiye'nin bugün yaşamak zorunda kaldığı meselelerin hepsi de daha meydana çıkmadan bertaraf edilebilecekti... Ne kadar acı...    DOKUZ IŞIK'ta, bize göre, dikkat edilirse tespit edilebilecek, çok mühim bazı özellikler vardır... Bir defa dokuz ilke rasgele sıralanmamıştır; Milliyetçilik ile başlayıp Endüstricilik ve Teknikçilik ile biten sıralamada soyuttan somuta doğru bir gidişin olduğu açıkça görülmektedir... Bu, DOKUZ IŞIK'ın maddeden ziyâde manâya öncelik ve ehemmiyet verdiğini göstermektedir ki, bu da, İslâmiyet'e riayetin açık bir göstergesidir.   İkinci özellik de, DOKUZ IŞIK'ta bir takım dengelere bilhassa itinâ ve dikkat gösterilmesidir ki, bu dengeleri şöylece sıralamak mümkündür:  Fert-Cemiyet, Tarım-Sanayi, Madde-Manâ, Devlet-Millet, Doğu-Batı, Muhafazakârlık-İnkılâpçılık, İdealizm-Realizm... Meselâ, hem Toplumculuk ilkesinin hem de Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik ilkesinin birlikte bulunması DOKTRİN'de fert-cemiyet dengesine; hem Köycülük hem de Endüstricilik ve Teknikçilik ilkesinin birlikte bulunması DOKTRİN'de tarım-sanayi dengesine; hem Ahlâkçılık hem de İlimcilik ilkesinin birlikte bulunması DOKTRİN'de manâ-madde dengesine; hem Milliyetçilik hem de Gelişmecilik ve Halkçılık ilkesinin birlikte bulunması DOKTRİN'de muhafazakârlık-inkılâpçılık ilkesine; hem Ülkücülük hem de Endüstricilik ve Teknikçilik ilkesinin birlikte bulunması DOKTRİN'de idealizm-realizm dengesine, v.d; dikkat ve itinâ gösterildiğini ispat etmektedir ki, bunun önem ve ehemmiyetini izah bile gereksizdir... Tabii ki, bu özelliği bilmeyen ya da bilmek istemeyen birtakım kimseler DOKTRİN'de, ilkeler arasında çelişki var sanıyorlar... Ne yapalım, varsın öyle sansınlar!..   Kutlu Türk milleti mutlu ve müreffeh, kutsal Türk devleti de güçlü ve büyük olmalıdır. Bu amacı biz, Müslüman ve Dokuz Işıkçı Türk Milliyetçileri, Milli Doktrin DOKUZ IŞIK ile gerçekleştireceğiz!    
Kaynak: (İHA) - İhlas Haber Ajansı Editör: Hakan Yakın
Etiketler: Dokuz, Işık, Doktrininin, Bilim-Akıl, Işığında, Değerlendirilmesi,
Yorumlar
Haber Yazılımı