Sayın Devlet Bahçeli'nin 1992 yılında Mersin'de ortaya koyduğu ''21. Asır Türk Asrı Olacak'' hedefi kapsamında, 2023 bölgesel güç olma hedefine kilitlenen Türkiye, salgın ve bölgesel savaşların etkisiyle oluşan dünyadaki konjonktürel şartlar gereği, bir anda kendisini Küresel Güç olma yoluna hızlı geçiş yapan bir ülke konumuna getirdi. Küreselcilerin bölgesel kuşatmasını yarmak ve Kızılelma hedeflerine ulaşmak isteyen Türkiye, uyuyan tüm Türk hücrelerini uyandırırken, Türkiye'nin yükselişini durdurmak isteyen Küreselciler de uyuyan tüm Türk düşmanı hücreleri uyandırmıştı.
Sayın Devlet Bahçeli'nin 11.06.2024 tarihli TBMM Grup Toplantısında söylediği, ''Milli birliğimiz, milli güvenliğimiz, milletimizin huzur ve esenliği tehdit ve tehlikelerle sınanmaktadır. Kale duvarlarımızı yıkmak maksadıyla sinerjisini ve sistemsel enerjisini Türk ve Türkiye düşmanlığından alan, mazisi de bir buçuk asra dayanan yıkıcı ve bölücü bir mekanizma bütün habis unsurlarıyla faaldir. Bu meşum mekanizmanın siyaset taşeronları, medya teşrifatçıları, sivil toplum tertipçileri, suç ve terör örgütü temincileri, özellikle de dış tedarikçileri vardır, bellidir, tüm yüz hatlarıyla ortadadır. Türkiye’nin üzerine gölge düşmesi, siyasi ve hukuki çözülme yaşaması konusunda alçak bir yarış maalesef devrededir.'' sözleri, aslında bize herşeyi anlatıyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nın sayfalarının hala açık ve hesaplaşmayı tamamlamak isteyen Küreselcilerin hücuma geçtiğini belirten Sayın Devlet Bahçeli, 08.10.2024 tarihli TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, ''Büyük resme odaklanmalıyız. Gizli senaryoların yavaş yavaş nasıl tezahür ettiğine kafa yormalıyız... Türkleri Anadolu’dan atmak hayali, yüzyılları aşarak günümüze kadar ulaşan vazgeçilmez bir emeldir... Bunun adı tarihi Şark Meselesidir. Ve tarafları bellidir. Bir yanda Türk milleti, diğer yanda yedi düvel bulunmaktadır. Bir yanda milletimiz, inançlarımız, değerlerimiz ve bayrağımız; diğer yanda haçlı barbarlığı yerini almıştır. Bugün adının değişmiş olması, maskelerin değişmiş olması, bu tarihi emelleri değiştirmemiştir. Adına ne denirse denilsin, dayatılmak istenen Şark Meselesi’nin bugünkü şablonundan başka bir şey değildir.'' derken, Türkiye'nin yükselişini durdurmak isteyen küreselciler ve uzantılarının hangi sebep ve saikle harekete geçtiğini özetliyordu.
Tam da bu noktada, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kızılelma hedeflerine karşı tutum sergileme konusunda, Sol cenahtaki Atatürk maskesi takmış İnönücüler, farklı siyasi partilerdeki Siyasi Kürtçüler, Osmanlı-Cumhuriyet kavgası yapan Sözde Şeriatçılar ve Sözde Türk Milliyetçilerinin, birbirleriyle kıyasıya yarıştığı bir döneme girildi. Türk Devlet Aklının Kızılelma hedeflerimizi gerçekleştirme yolunda aldığı kararlara karşı gelen, engellemek isteyen Türkiye içinde ve Güney sınırlarımızın ötesindeki Küreselciler dahil tüm grupların; ideolojik bagajlarının ne olduğuna bakılmaksızın tasfiye, bertaraf ya da etkisiz eleman haline getirilme sürecinin başladığını aylar önce söylemiştik.
Peki bu süreç ne zaman başladı? ''Terörle mücadele doğaçlama bir süreç olmadığından manevra kabiliyet ve kalitesi devamlı güncellenerek güçlendirilmelidir.'' sözünde olduğu gibi zaman zaman terörle mücadele tanımının yeniden yapılması konusunda önerilerde bulunan Sayın Devlet Bahçeli, 1 Ekim 2024 tarihinde tüm oyunları bozacak yeni bir hamleyi TBMM'de yaptı. Bir asır önceki Tarihi Şark Meselesinin Türkleri Ortadoğu'dan çıkarma amaçlı 2. ayağını tersine çevirmek isteyen Sayın Devlet Bahçeli, 1 Ekim'de başlattığı hamlelerle; Suriye operasyonu öncesinde, operasyon sürerken ve sonrasında Türkiye içinde çıkabilecek katil Apo üzerinden yürüyüş, miting ve ayaklanmaların önünü kesici bir planı devreye sokmuştu. Sayın Bahçeli'nin hamlesiyle uysal kedi gibi davranan PKK'nın siyasi uzantısı DEM, Suriye operasyonu hala devam ederken susturulmuş oldu.
Sayın Devlet Bahçeli'nin hamle başlattığı 1 Ekim 2024 tarihinin aynı saatlerinde Türk Devlet Aklının yansıması olarak algıladığımız bir hamleyi de Cübbeli Ahmet Hoca yaptı. Sosyal medya hesabından ''Tarîkat ve cemaatlerin hangileri meşrûdur, hangileri değildir?'' sorusunu soran Cübbeli Ahmet Hoca, manifesto niteliğindeki 9 maddeyi sıraladı: ''1- Kur‘ân ve sünnete harfiyyen bağlı olanlar. 2- Başta İngiliz istihbârâtı olmak üzere Mossad, CIA ve Mason Localarıyla irtibâtı olmayanlar. 3- Askeriyede, Emniyette ve Bürokraside kadrolaşma derdinde olmayanlar. 4- Holdingleşerek insanların dînî duygularını sömürmeyenler. 5- PKK ile ve ona destek veren parti ve kuruluşlarla iş tutmayanlar. 6- Arap ve Kürt Hizbullâhıyla irtibât kurmayanlar. 7- İşid, el-Kâide, İBDA-C ve Selefî/Vehhâbî akımlarıyla birlikte hareket etmeyenler. 8- Fetöcülerin açıkta olanlarından ve kriptolarından para ve emir almayanlar. 9- Medreselerinde, yurtlarında ve kurslarında yetiştirdikleri talebeye kin ve nefret aşlamayanlar ve bedduâ seyansları yaptırmayanlar. İşte bu sıfatların hepsine veya birine bile sahip olanlar hem dînin hem de devletin başına belâ olmuş kurumlardır.''
Cübbeli Ahmet Hoca'nın manifesto niteliğindeki bu açıklaması, sayıları 100'ü bulan Tarikat ve Cemaatleri hizaya çeken bir hamle olarak algılandı. Böylece; bir asır önce küreselcilerin kışkırtmasıyla Türk Milleti ve Devletinin karşısında konumlanan zararlı cemiyetler meselesinde olduğu gibi günümüzde oluşabilecek bir başkaldırının önü kesilmişti. Aynı zamanda Osmanlı-Cumhuriyet kavgası yaparak ortalığı velveleye vermeye çalışan grupların da sesi kesilmiş oldu.
Aynı hafta yaptığı bir sohbetini sosyal medya hesabından paylaşan Cübbeli Ahmet Hoca, Anayasanın ilk dört maddesinde değişiklik isteyen Hüdapar Genel Başkanına tepki gösterdiği açıklamasında, ''Hüdapar yerli ve milli bir parti değildir. Anadilde eğitim, özerklik , ilk 4 madde ve 66'nın değiştirilmesine karşıyım. Hüdapar'ın istekleri bu ülkeyi böler, bölücülüğe hizmet ediyorlar. Hüdapar'ın savunduğu görüşleri kendi cemaatimden birisi dahi savunsa karşı çıkarım ve onlardan uzak dururum. Çünkü; bu partinin Milli duruşu yok. Dini duruşlar ile Milli duruşun birleşmesi lazım. Burada dindarlık var ama millilik yoksa bu bizim dinimize de zarar verir. Çünkü ülkenin bölünmesine izin verilirse ne Ezan kalır ne Cami kalır!'' demişti.
Küreselcilerin iki asırdır ''Türkleri İslam'dan koparmadıkça Osmanlı'yı tam olarak parçalamış sayılmayız.'' mantığıyla hareket ettiği ve günümüzde Haçlı-Sion İttifakı'nın Türk Milleti ve Devletini tuzağa çekme stratejisinin odağında ''Milliyetsiz Mukaddesatçılık, Mukaddesatsız Milliyetçilik'' kavramının olduğu düşünüldüğünde Cübbeli Ahmet Hoca'nın; Dini duruş ile Milli duruşun birleşmesi kapsamında, Mukaddesatçılar ile Türk Milliyetçilerini aynı potada buluşturma gayretinin ne kadar önemli olduğu aşikardır.
Siyasi tarihimize bakıldığında bu gayretin, 1980 öncesinde 1. ve 2. Milliyetçi Cephe Hükümetlerinde, 1980 sonrasında ise RP+MÇP+IDP İttifakında Rahmetli Necmettin Erbakan ve Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş tarafından yürütüldüğünü görüyoruz. Bu iki liderin yolundan giden Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Devlet Bahçeli'nin, 15 Temmuz FETÖ hain darbe kalkışmasından sonra aynı gayretle, İ'la-yı Kelimetullah Davası, Aleme Nizam Verme Ülküsü ve Türkiye Yüzyılı kavramlarının yazıldığı Cumhur İttifakı Protokolünü imzaladığını görüyoruz. Bu bağlamda, Cübbeli Ahmet Hoca'nın Cumhur İttifakı'nı desteklemesinin ardında yatan gerçeğin; siyasi mülahazalardan çok Mukaddesatçılar ile Türk Milliyetçilerini aynı potada buluşturma gayretinin olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye'nin son yıllarda güçlenip Aleme Nizam Vermeye başlamasındaki sırrın, Mukaddesatçılar ile Türk Milliyetçilerinin aynı Kızılelma hedeflerinde buluşmasında yattığını söyleyebiliriz.
Tam da bu noktada, Türk Milletini ve Devletini başarıdan başarıya koşturan Cumhur İttifakı'na karşı duruş sergileyenlerin, siyasi mülahazalarla mı yoksa başka sebeplerden dolayı mı Cumhur İttifakı'nı yıkmaya çalıştıklarını sorgulayabiliriz. Ak Parti ile MHP'nin, yollarının ayrılmasını kimler istiyor? Ak Parti dahil siyasi partilere yerleşmiş Siyasi Kürtçüler, Osmanlı-Cumhuriyet kavgası yapan Sözde Şeriatçılar, Sol cenahtaki Atatürk maskesi takmış İnönücüler ve Sözde Türk Milliyetçileri. Türk Devlet Aklının Suriye operasyonuna karşı duruş sergilenmesi ve son zamanlarda yapılan tutuklamalar üzerinden, Sözde Ulusalcılar ile Sözde Türk Milliyetçilerinin nasıl da bir araya geliverdiğini gördük. Birbirleriyle kavgalı gibi görünen bu grupları kim aynı potada buluşturdu? Aynı hedefe koşmaya hazır bu grupların eyleme geçtiğinde, Türkiye'de çıkabilecek iç karışıklığın en uç noktalarını bir düşündüğünüzde, Sayın Bahçeli'nin 1 Ekim'de başlattığı hamle ile nasıl bir oyunu bozduğunun farkına varırsınız.
Cumhur İttifakı'na karşı konumlanan grupların hedefinde olan Sayın Devlet Bahçeli ve Cübbeli Ahmet Hoca'nın, İran'ın Şii Hilali stratejisine karşı da benzeri tepkiler gösterdiğini biliyoruz. İran'ın Türkiye içinde ve bölgede mezhepsel kavga çıkarma stratejisine karşı çıkan Cübbeli Ahmet Hoca, bu konuda defalarca uyarılarda bulunmuştu. Sayın Devlet Bahçeli ise 2012 yılında İran'ın Şii Hilali stratejisine karşı Türk Hilali stratejisini ortaya koyarak, 2016 sonrası bu stratejinin Türk Devlet Aklına yansımasını sağlamıştı. Neticede, Türk Devlet Aklının organize ettiği Suriye operasyonu ile İran'ın Şii Hilali stratejisi çöpe atılmış oldu.
Netice itibariyle; günümüzde Ulus Devlet ideolojisini koruyarak Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinde olduğu gibi Cihanşümul bir Devlet anlayışını dizayn etme stratejisini Cumhur İttifakı aracılığıyla Türk Devlet Aklına uygulatan Sayın Devlet Bahçeli ile Mukaddesatçılar ve Türk Milliyetçilerini aynı potada buluşturma gayretine destek veren Cübbeli Ahmet Hoca'nın; söylem, duruş ve strateji üretimi konusunda Türk Devlet Aklına çok şey kattığını söyleyebiliriz. Cumhur İttifakı'nın desteklediği Sayın Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığında hamle üstüne hamle yapan Türkiye'nin, Türk Dünyasını ardına alarak Aleme Nizam Vermeye devam edeceğini söyleyebiliriz. Türkiye'yi Kızılelma hedeflerine doludizgin koşturan Türk Devlet Aklı ile; birlikte hareket eden herkes aynı zamanda kazançlı çıkacakken, karşı duruş sergileyip engel olmaya çalışanlar ya tasfiye edilecek, ya bertaraf edilecek ya da etkisiz eleman haline gelecek.
|