Bahçeli: Türk Milleti Zemzem Diye Sunulan Zehri İçmez
Haber Detayı
28 Haziran 2022 - Salı 19:31 Bu haber 3324 kez okundu
 
Bahçeli: Türk Milleti Zemzem Diye Sunulan Zehri İçmez
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türk milletinin kendisine zemzem diye sunulan zilletin zehrini asla içmeyeceğini söyledi.
MHP Haberi
Bahçeli: Türk Milleti Zemzem Diye Sunulan Zehri İçmez

Dünyanın farklı bölgelerinde başlatılan eşzamanlı çatışmalar, NATO Liderler Zirvesi, Avrupa Birliği'nin iki yüzlü tutumu, Türkiye'de yaşanan sel felaketi, orman yangınları ve muhalefet partilerinin iftiraları hakkında değerlendirmelerde bulunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kendi yalanlarının tedavülde kalması uğruna Türkiye'nin geleceğini hiçe sayan muhalefetin zemzem diye sunduğu zillet zehrini Türk Milletinin içmeyeceğini belirterek, 2023 yılı Haziran ayının muhaliflerin maskesinin düşeceği tarih olduğunu söyledi.

 

BARTIN, KARABÜK, SİNOP VE KASTAMONU'DA SAĞANAK YAĞIŞLAR

 

Doğal felaketlerle mücadele aynı anda zamana ve çok zor şartlara karşı yapılan insanüstü bir mücadeledir. Son yıllarda iklim değişikliği başta olmak üzere, farklı sebeplerden ortaya çıkan doğal afetler, aşırı yağışlar, bundan kaynaklanan sel ve su taşkınları elbette hayatın olağan akışını menfur ve müessif ölçülerde etkilemektedir. Dün Bartın, Karabük, Sinop ve Kastamonu’da görülen sağanak yağışlar üzücü gelişmelere yol açmıştır. AFAD ile Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından kırmızı kod uyarısı yapılan Kastamonu’da çay ve dereler taşmış, İnebolu’da köprüler yıkılmış, dere kenarındaki dükkânlar kapalı tutulmuştur. Bu münasebetle söz konusu illerimizde yaşayan bütün vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyor, yaraların süratle sarılarak zararların karşılanacağına inanıyorum. Doğal afetin kadrine uğrayan her insanımızın yanında olduğumuzun bilinmesini istiyorum.

 

ORMANLARI YAKANLAR AĞAÇLARIMIZIN YANINDA CANIMIZI DA YAKMAKTADIR

 

Bir diğer konu da orman yangınlarıdır. Özellikle söylemek isterim ki, ormanlarımız milli servetimizdir. Bu serveti korumak her vatan evladının ihmal edemeyeceği bir görevidir. Ormanlarımızla ilgili pek çok atasözü vardır ve milli hafızada kayıtlıdır. Yaş kesenin baş keseceği, beşikten mezara kadar ağaca muhtaçlığımız, ağaçsız memleketin duvaksız geline benzeyeceği hep söylenegelmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde orman zenginliğimizi anlatarak, Anadolu’nun bir ucundan diğer ucuna kadar neredeyse güneş görülmediğini yazmıştı. Bu tespiti destekleyen bir başka yaygın rivayete göre de, bir sincap İzmir’de ağaca çıksa hiç yere inmeden Van’a kadar gitmesi mümkünmüş. Ormanlar hem gücümüz hem de süsümüzdür. Denizlerin en mavisi bizdedir. Çiçeklerin en solmazı bizimdir. Toprakların en bereketlisi bizim emanetimizdedir. Ancak yeşile düşman kesilenler, ormana tahammülsüz olanlar dönem dönem sadece ağaçlarımızı değil canımızı da yakmaktadır.

 

AĞAÇLARIMIZI YAKANLARIN HAYAT IŞIĞINI SÖNDÜRMEK BOYNUMUZUN BORCUDUR

 

Ormanlar, coğrafyanın akciğeri, börtünün, böceğin, diğer pek çok canlının yuvasıdır. Ormana kast edenler vatana kast etmişlerdir. Ormanlarımızı ateşe verenler ihanetle, rezaletle ve cinayetle bile izah edilemeyecek bir kötülüğün faili olmuşlardır. Büyük Hünkarımız Fatih Sultan Mehmet Han, bu söylediklerimden mülhem, “ormanda dal kesenin başını keserim” diyerek meselenin hayatiyetini ifade etmişti. Geçen hafta Marmaris’te 4 bin 500 hektarlık ormanlık alan çıkan yangından zarar görmüştür. Elbette çok üzüldük, bir başka anlatımla kahrolduk. Yeşile, doğaya, ormana, orman canlılarına, orman köylülerine ve Türkiye’mizin doğal varlığına bahanesi ne olursa olsun sabotaj veya saldırı içinde olanlara her cihetten en ağır cezayı vermek milletimizin haklı bir beklentisidir. Ağaçlarımızı yakanların hayat ışığını söndürmek boynumuzun borcudur. Böylesi bir caniliğin, böylesi bir canavarlığın, bu tip bir vandallığın olağan karşılanması, sıradan görülmesi akla da, ahlaka da, adalete de, insanlık değerlerine de bütünüyle aykırıdır.

 

HER CANI SIKILAN BİR YERİ YAKARSA MİLLİ VARLIĞIMIZI NASIL KORUYACAĞIZ?

 

Marmaris’te yüreklere ateş düşüren sapık utanmadan, sıkılmadan, vicdanı sızlamadan “aileme kızdım ormanı yaktım” açıklamasını yapmıştır. Şu cürete, şu şerefsizliğe, şu küstahlığa, şu zehirli sözlere bakar mısınız? Her canı sıkılan bir yeri yakarsa, her kafası bozulan ülkemize vahim bir zarar verirse milli varlığımızı nasıl koruyacağız? Bu vatan ve millet düşmanına, sorarım sizlere, hangi cezayı verirsek yüreğimiz soğuyacaktır? 28 Temmuz-2 Ağustos 2021 tarihleri arasında 119 eşzamanlı yangın çıkmıştı. Günlerce yüreklerimiz ağzımızda korkunç sahnelere maruz kalmıştık. Ateşin çocukları isimli PKK’lı teröristlerin sabotajları, ajan provokatörlerin kapalı devre eylemleri, ilaveten ihmaller zinciri, tedbirsizlik ve dikkatsizlikler birbirine eklemlenerek binlerce hektarlık orman alanımız cayır cayır yanmıştı. Hainler ormanlarımızı ateşe vererek hıyanetlerini kusmuşlardı. Ne var ki ağaçlarımız yansa da, çok şükür dikilecek fidanlarımız vardır ve yanmış doğal örtüyü tekrar yeşillendirmek bizim namus konumuzdur. Ormana düşmanlık iblise hizmetkarlıktır. İmanla çarpan kalpler; insan, doğa ve hayvan sevgisiyle birleşen tertemiz gönüller iblisin ateşle saldırısını her zeminde karşılamaya muktedirdir.

 

MHP İDAM CEZASININ YASALAŞMASI İÇİN ÜZERİNE DÜŞENİ YAPACAKTIR

 

Anayasanın 169’ncu maddesinde, ormanların korunması ve geliştirilmesiyle ilgili amir hükümler yer almaktadır. Bu madde mucibince, yanan ormanların yerinde yeni ormanların yetiştirileceği, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılığın yapılamayacağı, bütün ormanların gözetiminin de devlette olduğu ortadadır. Hiç kuşkusuz ormanlara zarar verecek hiçbir teşebbüse izin verilemeyecektir. Ayrıca ve daha önemlisi, mezkur Anayasa hükmü gereğince, ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçların özel veya genel af kapsamına alınmayacağı da çok net bir şekilde kural altına alınmıştır. Orman yakanlarla mücadele etmek amacıyla idam cezası tartışmalarını çok yararlı gördüğümü, şayet bu cezanın tekraren hukuk mevzuatımıza girmesiyle ilgili bir kanun teklifi gelirse de seve seve destek olacağımızı açık seçik beyan ve ifade ediyorum. Bununla da kalmayıp, tasavvurdaki idam cezasının kadın cinayetlerini, tecavüz ve terör suçlarını da kapsayacak bir genişlik ve esneklik içinde olmasını hassaten bekliyor ve ümit ediyorum. Bu çerçevede üzerimize ne düşüyorsa yerine getirmeye de hazır olduğumuzu açıklıyorum.

 

GEREKEN NEYSE YAPMALIYIZ

 

Cezalardaki caydırıcılık vasfını kuvvetlendirmemiz lazımdır. Eline çakmak alıp ormanları yakan su katılmamış barbarlara ya da eli ve vicdanı kanlı hainlere hareketsiz ve sessiz kalamayız. Eğer kalırsak yarın Ruzi Mahşer’de ecdadımızın ve şehitlerimizin yüzüne bakamayız. Bunun gereğini yapamazsak, 10 yaşındaki yavrusunun gözleri önünde katledilen merhume Emine Bulut’a, katilinin haksız tahrik indirimiyle adeta taltif edildiği merhume Pınar Gültekin’e, PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen 26 yaşındaki Nurcan Karakaya ile 11 aylık bebeği Bedirhan Mustafa’ya, beşikte kurşunlanmış yavrulara ilahi hesap günü gelip çattığında ne diyeceğiz? Hangi bahaneleri ileri sürebileceğiz? Hz.Mevlana’nın aynen dediği gibi; “Ağaca su vermek adalet, dikene su vermek zulümdür. Adalet bir nimeti yerine koymak, zulüm ise yerinden söküp almaktır.” Kuşların aç kalmaması için dağlarına buğday, ev önlerine ekmek kırıntıları serpilen, susuzluk çekmemeleri için de pencere pervazlarına su koyulan, yani her canlının hakkını gözeten Türk-İslam medeniyetinin en önemli değeri adalettir, hakkın ve haklının müdafaasıdır.

 

ORMANLARIMIZ YANARKEN MUHALEFET DEDİKODUNUN MAYASINI ÇALIYORDU

 

Ancak CHP’nin bu adalet kavrayışından haberi yoktur. Zillet ittifakının diğer ortaklarının gerçek bir adalet ve demokrasiyle bağı hiç yoktur. Çünkü bunların kalpleri taşlaşmış, vicdanları buzlanmıştır. Marmaris’te çıkan orman yangını süresince zillet ittifakının nerede durduğu, kör kütük bir şekilde istismar çukuruna nasıl gömüldüğü bir kez daha teyit edilmiştir. Devlet bütün imkanlarını seferber etmişken, mesela Kılıçdaroğlu da husumet seferine çıkmıştır. Kılıçdaroğlu nerede bu uçaklar, nerede bu helikopterler dediği anda, tepesinde hava araçları uçuşuyor, yanındaki partilileri de başlarını yukarı kaldırarak yangınla mücadele eden helikopterleri izliyorlardı. Tarım ve Orman Bakanımızın kamuoyunu doğru ve şeffaf bilgilendirerek yalana direnmesi ve sergilediği mücadele dirayeti, İçişleri Bakanımızın afet alanındaki müessir çalışmaları bize göre takdire şayandır. 15 uçak, 46 helikopter havadan bin 69 saat boyunca, 12 bin 400 ton suyu, 4 bin 48 sorti yapmak suretiyle alevlerin içine boşaltırken, Kılıçdaroğlu durduğu yerde ateşleniyor, kızarıyor, terliyor, adeta niye daha fazla yangın çıkmıyor diye hayıflanıyordu. Bin 204’ü orman işçisi olmak üzere toplamda 4 bin 587 kişilik görevli ekibimiz ateşe meydan okuyup can pahasına yangınla mücadele ederken Kılıçdaroğlu dedikodunun, iftiranın, provokasyonun mayasını çalıyordu.

 

MUHALEFET YİNE ÇAMURA YATTI, YİNE SINIFTA KALDI

 

Sayın Kılıçdaroğlu, yine çamura yattın, yine sınıfta kaldın, yine su kaynattın. Felaketlerden siyasi rant devşirme gayesi faziletsiz, mensubiyetsiz ve terbiyesiz bir siyaset kirliliğidir. Zillet ittifakının yakasına bu kir yapışmıştır. Marmaris Bördübet’te yanan ormanlara, şiddetli rüzgar ve sarp arazi şartlarına rağmen, havadan ve karadan çok etkili müdahale yapılıyorken, Marmaris-Datça karayolunda açıklamalarda bulunan Kılıçdaroğlu siyasi hesap çetelesi tutuyor, yangından parsa toplamak için pusuda bekliyordu. Kılıçdaroğlu, dil sürçmesinden midir, yoksa bildiği veya haberini aldığı karanlık bir malumattan dolayı mıdır bilinmez, “orman yangını olacağını herkes biliyordu” diyerek itirafta bulunmuş. Sayın Kılıçdaroğlu orman yangının çıkacağını nereden biliyorsun? Kim sana kripto mesajlar gönderiyor? Kimlerle düşüp kalkıyorsun? Bu sorulara cevap vermek durumundasın. Eğer yangın ihbarını alıp da ilgili ve yetkili kurumlara iletmediysen suçlusun. Yok ilettim diyorsan bu durumu da ispata mecbursun.

 

TÜRK MİLLETİ ZEMZEM DİYE SUNULAN ZİLLETİN ZEHRİNİ ASLA İÇMEYECEK

 

Türkiye orman yangınına mahkum kalmışken, hükümeti kast ederek “milletin başına bela oldular, bir an önce gitsinler” diyen Kılıçdaroğlu, öfkesinin kurbanı, çıkarcılığının ve muhterisliğinin esiri olmuştur. Sayın Kılıçdaroğlu, bilmelisin ki, sana demokrat demek, sana adil demek, sana milletini ve vatanını seviyor demek hakikate en ağır bühtandır. Varsın Türkiye yanarsa yansın, yeter ki Kılıçdaroğlu ve zillet ittifakının siyasi istismar çarkı dönsün dursun. Varsın Türkiye dört bir taraftan kuşatılırsa kuşatılsın, ne gam ne tasa, yeter ki Kılıçdaroğlu ve taifesinin yalanları sürekli tedavülde tutulsun. Fakat Türk milleti zemzem diye sunulan zehri asla içmeyecek, zilletin zelil olması için altın ve demokratik vuruşunu 2023 yılının Haziran ayında yapacaktır. Zillet ittifakı unutmasın ki, yanlış hesap Bağdat’tan değil, tadattan, yani sayımdan döner, sayım zamanı da sandık zamanıdır, hesap zamanıdır, maskelerin düşeceği tarih anıdır.

 

DEVLETLER ARASINDA HÜKÜMRANLIK MÜCADELESİ

 

Genel kabul gören bir anlayış bağlamında savaşı, devlet ya da devletlerin kendi iradesini kabul ettirmek amacıyla uyguladıkları şiddet olarak tanımlamak mümkündür. Tarihin son beş asırlık gelişim ve ilerleyiş kulvarına baktığımızda, dominant güçlü devletlerle yükselen devletler arasında ya gerilimli bir süreci ya da bu gerilimin silahlı mücadeleye dönüştüğünü görmemiz imkan dahilindedir. Bir film şeridi gibi geçmişe uzandığımızda maalesef dünya çapında uzun barış ve refah dönemine çok nadir şekilde tesadüf edildiği de çarpıcı bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Ahlaki temelden kopuk hegemonya mücadeleleri ne insanlık değerlerine takılmış, ne hoşgörü ve merhamet tanımış, ne de adalet ve hukuk ilkelerine riayet etmiştir. Güçlü olanın haklı, haklı olanın güçsüz olduğu bir dünya düzeninin sunduğu veya sunacağı tek şeyin derin ve dipsiz bir huzursuzluk hali olduğu son derece açıktır.

 

GÜÇLÜ DEVLETLERİN ZAYIF DEVLETLERE BASKISI

 

Küresel ve bölgesel sistemde etkinlik ve manevra alanlarını genişletme arayışı içinde olan ülkelerin nispeten edilgen ve zayıf ülkelerle kurduğu ilişkiler genelde adaletsizlik ve baskı üzerine bina edilmiştir. Bu tek yanlı ilişki hali adil ve demokratik değil ilkel ve dayatmacıdır. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın bir yanda askeri mahiyeti varken, diğer yanda siyasi ve ekonomik muhtevasının yer aldığı, hattı zatında daha da öne çıktığı kuşkusuzdur. Bizim arzumuz, sönmeyecek umudumuz Rusya ile Ukrayna arasında kalıcı çözümün vasat bulması, barış havasının egemen olmasıdır. Görüldüğü kadarıyla, ittifaklar konsolide edilirken, tehditlerin psikolojik harekat boyu da serpilmektedir. Uluslararası sistem çok ciddi şekilde kamplaşmış, husumetler farklı kanallardan artan şiddette kamçılanmıştır.

 

FARKLI BÖLGELERDE EŞZAMANLI BAŞLAYAN ÇATIŞMALAR

 

ABD, Çin’e karşı Vietnam ve Tayland ile birlikte Filipinler ve Hindistan gibi ülkeleri siperine çekerek Asya-Pasifik’te mevzi tahkimi yapmaktadır. Çin ise Rusya ile dayanışma mesajı verirken, aynı anda Tayvan’a elçilik açan Litvanya’ya ağır yaptırımlar uygulamaktadır. Eşzamanlı olarak dünya coğrafyasının farklı bölgelerinde çatışma ve kutuplaşmalar sertleşmekte, barışçıl arayışlar ölüme terk edilmektedir. Mesela Yunanistan, Doğu Akdeniz ve Ege’deki pozisyonunu güçlendirmek amacıyla, Rusya’nın tecrit edilmişliğini Türkiye’yi de içine alacak derecede yayma çabasındadır. Venizelos’un bir asır önceki tarihi yanlışına bu kez de Miçotakis düşmüştür. Bu ne ahlaka sığan, ne de komşuluk ruhuna uyan bir davranıştır. 23-24 Haziran 2022 tarihlerinde Brüksel’de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde kabul edilen kararların sübjektif ve önyargılı ithamları içeriğine alarak Yunan emellerine hizmet edecek kıvama taşınması ayıplı ve utanç duyulacak bir çarpıtmadır. Bizim de kabulümüz mümkün değildir.

 

AVRUPA BİRLİĞİ'NİN İKİ YÜZLÜLÜĞÜ

 

Ukrayna ve Moldova’ya aday ülke statüsü tanınırken, Gürcistan’a AB üyeliği perspektifi verilirken, Türkiye’nin haksızlığa uğraması, mesnetsiz iddialarla suçlanması sahtekarlık ve iki yüzlülüktür. AB’nin, Doğu Akdeniz ve Ege’deki gayri meşru ve gayri hukuki dayatmalara sözcülük yapması; bize göre hem bölge barışını dinamitleyen, hem de Türkiye-Yunanistan arasındaki ilişkileri daha da gergin bir mecraya sürükleyen sorumsuzluktur. Yunanistan’ın ahlaksız ve korsanvari hamlelerine sessiz kalan AB’nin artık inandırıcılığı ve itibarı nazarımızda neredeyse kalmamıştır. Atina yönetiminin 10 mil hava sahası iddiasına gıkları çıkmayanların Türkiye’ye parmak sallaması namertliktir. Gayri askeri statüdeki adaları silahlandıran, sürekli damarımıza basan Yunanistan’a itiraz edemeyenlerin Türkiye’yi yargılama ve töhmet altında bırakmaya hakları da yoktur, buna haysiyetleri de elvermeyecektir. Uluslararası hukuka ve müttefiklik ruhuna aykırı ne varsa ülkemiz aleyhine reva görülmektedir. Biz, AB’nin lekeli yüzünü Yunanistan mazlum göçmenlere saldırırken gördük. Biz, AB’nin karanlık niyetini İspanya’nın Melilla kentinde sınırı geçmek üzereyken katledilen 37 göçmenin feryadından duyduk.

 

NATO LİDERLER ZİRVESİ ÖNEMLİ BİR KAVŞAKTIR

 

İşte böylesi bir atmosferde, 29-30 Haziran 2022 tarihlerinde Madrid’de toplanacak NATO Liderler Zirvesi bütün dikkatleri üzerine çekmiştir. Bu zirve önemli bir kavşaktır. “Stratejik Konsept 2023” belgesinin görüşüleceği zirvede, Türkiye’nin tutumu ve duruşu muhatap ülkelerde merak uyandırmaktadır. Aynı zamanda İsveç ve Finlandiya’nın da NATO’ya başvurularının oylanması beklenmektedir. Ancak özellikle İsveç bugüne kadar Türkiye’nin eleştirdiği konularda somut ve ikna edici adımlar atmaktan devamlı imtina etmiştir. MHP olarak İsveç ve Finlandiya’nın pişmanlık emaresi göstermeden, dürüst ve çelişkisiz bir diplomasi rotasına girmeden, üstelik terörle aralarına kalın bir çizgi çekmeden NATO’ya üye olmalarına karşıyız, karşı duracağız. Türkiye’miz, kısa vadeli kazanımlar uğruna, uzun vadeli çıkarlarına asla gölge düşürmeyecektir. Yeri geldi mi, agresif politikalara rafine cevaplarla karşılık vermemiz, tarihi ve milli haklarımızla bezenmiş duruşumuzla mukabele etmemiz kaçınılmaz bir millet görevidir. Hakkımızı yedirmeyiz, hiç kimsenin hakkına da göz koymayız. Milli haysiyetimizi çiğnetmeyiz, çiğnemeye kalkışanların da alınlarını santim santim karışlarız. Baş veririz, fakat asla baş eğmeyiz. Boynumuz kıldan incedir, ancak büküldüğü hiçbir zaman görülmemiş ve görülmeyecektir.

 

Resim

 

 

 

Kaynak: Editör:
Etiketler: MHP Genel Başkanı, Devlet Bahçeli, Türk milleti, kendisine, zemzem diye sunulan, zilletin zehrini, asla içmeyecek, siyaset, 2023 seçimi, MHP, orman yangını, sel
Yorumlar
Haber Yazılımı