MHP'li Bülbül'den Muhalefeti Bitiren Önemli Tespitler
Haber Detayı
22 Haziran 2022 - Çarşamba 10:50 Bu haber 2898 kez okundu
 
MHP'li Bülbül'den Muhalefeti Bitiren Önemli Tespitler
MHP Grup Başkanvekili Muhammed Levent Bülbül, Atatürk'ün ve Türk askerinin hamlelerini idrak edemeyen muhalefeti resmen bitirdi.
MHP Haberi
MHP'li Bülbül'den Muhalefeti Bitiren Önemli Tespitler

Libya'ya asker gönderilmesinin on sekiz ay daha uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine MHP Grubu adına TBMM Genel Kurulu'nda konuşan MHP Grup Başkanvekili ve Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Libya'daki hamlelerinden rahatsız olan Haçlı zihniyetinin ürktüğü bir ortamda; Atatürk'ün Libya'da oluşunu ve Kıbrıs'ın çevresine hakim olmaya yönelik atfettiği önemi idrak edemeyen muhalefet partilerinin düşman ağzıyla konuştuğunu belirterek, Türkiye'nin gönül coğrafyalarında asker bulundurmasına karşı çıkan muhaliflerin gerçek niyetlerini ortaya koyduğunu gösterdi.

 

LİBYA'YA ASKER GÖNDERİLMESİNE CHP VE HDP YİNE KARŞI ÇIKTI

 

Akdeniz'de egemenlik haklarını korumak için önemli hamleler yapan Türkiye, Libya ile yaptığı anlaşmalar kapsamında Libya'ya Türk Askerini göndererek meşru hükümetin ayakta kalmasını sağlamıştı. Libya hamlesi Türkiye'ye; küresel güçlerin bölgedeki oyunlarını bozma, bölgesinde bağımsız kararlar alma ve küresel güç olma yolunda ilerleme imkanı vermişti.

 

Türkiye'nin Libya'ya asker göndermesi için verilen izin süresinin 2 Temmuz 2022 tarihinden itibaren 18 ay daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi, Ak Parti, MHP ve İyi Parti'nin Evet oylarıyla TBMM'de kabul edildi. 6'lı muhalif ittifakta bulunan İyi Parti, Milliyetçi oyları kaybetmemek için iyi polis rolünü oynayarak Libya Tezkeresi'ne Evet oyu verirken, HDP'yi kırmamaya özen gösteren CHP, HDP ile birlikte Hayır oyu verdi. Türkiye'nin terör örgütü PKK'yı bertaraf etmek için Suriye'de asker bulundurma süresinin uzatılmasını öngören Suriye Tezkeresi'ne de Hayır oyu veren CHP'nin HDP ile birlikte hareket etmeye devam etmesi tepkilere yol açtı.

 

MHP'Lİ MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL, TBMM'DE TEZKERE ÜZERİNE KONUŞTU

 

Türkiye ile Libya ilişkileri sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik açıdan oldukça köklü bir geçmişe, tarihe sahiptir. 1551 tarihinde büyük Türk denizcilerinden Turgut Reis tarafından fethedilen Libya yaklaşık üç yüz altmış yıl barış, huzur ve refah içerisinde Osmanlı hâkimiyetinde kalmış, 1911'de İtalya ile yapılan Uşi Antlaşması ile fiilî hakimiyetimiz sona ermiştir. 1911'de yapılan Trablusgarp Savaşı sırasında Gazeteci Şerif mahlasıyla Libya'ya geçen Gazi Mustafa Kemal Atatürk binbaşı rütbesiyle büyük mücadeleler vermiş ve bir şarapnel parçasıyla gözünden yaralanarak Libya'da gazi olmuştur. Enver Paşa, Kuşçubaşı Eşref, Ömer Naci Bey, Ali Fethi Bey gibi nice kahramanlarımız Derne, Tobruk ve Bingazi'de Libya halkıyla birlikte İtalyan işgaline ve emperyalizme karşı direnerek destanlar yazmıştır.

 

TÜRKİYE, LİBYA DEVLETİNİ İLK TANIYAN ÜLKELERDEN BİRİSİDİR

 

1949 yılında Birleşmiş Milletlerin aldığı kararla, bağımsız olması kararlaştırılan Libya 24 Aralık 1951 tarihinde resmî olarak bağımsızlığını kazanmıştır. Daha önce Derne'de maiyet memuru olarak göreve başlayan ve cumhuriyet döneminde ülkemizin birçok vilâyetinde kaymakamlık vazifesinde bulunan Sadullah Koloğlu, Emir Senusi'nin talepleri ve Türk devletinin izniyle Libya devletinin ilk Başbakanı olmuş ve yaklaşık üç yıl bu görevi sürdürmüştür. Libya devletini resmî olarak tanıyan ilk ülkelerden olan Türkiye, Libya'yla diplomatik ilişkileri kesintisiz sürdürerek siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerini geliştirme yolunda birçok kez ikili anlaşmalar imzalamıştır.

 

LİBYA'DAKİ KAOS SONRASI TÜRKİYE'NİN İLK ASKER GÖNDERME KARARI

 

2011 yılına gelindiğinde, Libya'da başlayan ve "Arap Baharı" olarak adlandırılan süreç içerisinde ülkede Kaddafi rejimi devrilmiş fakat rejimin devrilmesinden sonra ülke içerisinde silahlı çatışmalar yoğunlaşmış ve siyasi istikrar bozulmuştur. Libya'da kaos ve kargaşa sürerken Ulusal Geçiş Konseyi kurulmuş ve bu Konsey Libya halkının tek temsilcisi olarak tanınmıştır. Trablus'un Ulusal Geçiş Konseyinin tam kontrolü altına girmesini müteakiben 2 Eylül 2011 tarihinde Trablus'a büyükelçi atayan ilk ülke Türkiye olmuştur. 2014 yılından itibaren oluşan siyasi diyalog sürecine yapıcı katkılarda bulunan devletimiz, Dışişleri Bakanımızın katılımıyla Libya Siyasi Anlaşması'nın imzalanmasına da katkıda bulunmuştur. Libya Siyasi Anlaşması kapsamında oluşturulan Ulusal Mutabakat Hükûmeti, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2259 sayılı Kararı'yla ülkenin tek meşru icra organı olarak tanınmıştır, Başkanlık Konseyi'ni ziyaret eden ilk ülke de Türkiye olmuştur. Libya Siyasi Anlaşması'nda bir yeri olmayan, bu noktada ulusal ve uluslararası alanda gayrimeşru nitelik taşıyan sözde Libya ordusu, 04 Nisan 2019 tarihinde başkent Trablus'u ele geçirmek ve Ulusal Mutabakat Hükûmeti'ni devirmek maksadıyla saldırılar başlatmıştır. Bu saldırılarla Libya'da kaos ortamı oluşturulmak istenmiş, terör örgütlerinin yasadışı göç ve insan ticareti için alan açılmak istenmiş, Libya'nın istikrarı ve bütünlüğü hedef alınmıştır. Bu noktada, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti Başkanlık Konseyi Başkanı Serrac, ülkesinin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden, yasa dışı silahlı gruplarca düzenlenen saldırılara karşı koyabilmek, ülkedeki barışı korumak ve istikrarı temin etmek amacıyla 2019 yılı Aralık ayında devletimizden yardım ve destek talebinde bulunmuştur. Bu gelişmeler üzerine, Libya'ya asker gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Meclisimize gönderilmiş ve 02 Ocak 2020 tarihinde kabul edilmiştir.

 

TÜRKİYE İLE LİBYA ARASINDA YAPILAN ANLAŞMALAR

 

Doğu Akdeniz'de krizleri derinleştirebilecek muhtemel karışıklıkların önüne geçilmesi için Türk ordusu barışın elçisi olarak dost ve kardeş Libya halkı tarafından göreve davet edilmiş; Gazi Meclisimiz, bölgemizde istikrarı sağlayacak olan bu tarihî göreve onay vermiştir. Libya'da barış ve istikrarın tesisi için çaba sarf eden devletimiz bir yandan Doğu ve Orta Akdeniz'de ülkemizin hak ve menfaatleri noktasında kararlı adımlar atarak 27 Kasım 2019 tarihinde İstanbul'da Türkiye Cumhuriyeti İle Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında biri Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması diğeri ise Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırası olmak üzere 2 mutabakat metni imzalamıştır. 5 Aralık 2019 tarihinde Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına Dair Anlaşma kabul edilmiş, 21 Aralık 2019 tarihinde ise Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması'nın tamamlayıcısı niteliğindeki Güvenlik ve Askerî İş Birliği Anlaşması Gazi Meclisimizce onaylanmıştır. Gazi Meclisimiz tarafından kabul edilen Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Anlaşma'yla münhasır ekonomik bölgeler belirlenerek Doğu Akdeniz'de bulunan doğal kaynaklar üzerinde 2 ülke için de yetki ve sınırlar çerçevesinde meşru olarak hak talep edilmesi imkânı sağlanmıştır. Libya'yla imzalayıp kabul ettiğimiz Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Anlaşma, Birleşmiş Milletler tarafından Birleşmiş Milletler Şartı'nın 102'nci maddesi gereği olarak 2020 yılında tescil edilmiştir.

 

TÜRKİYE'NİN MAVİ VATAN SINIRINI BELİRLEMESİ

 

Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakatı'nın hükümleri doğrultusunda Libya'nın tek meşru icra organı olan Ulusal Mutabakat Hükûmetinin Türkiye'den askerî destek ve iş birliği talebi söz konusu olmuştur. Libya'yla yapılan bu anlaşmalar dış politikada stratejik olarak büyük bir önemi haizdir. Devletimiz, Doğu Akdeniz'deki uluslararası hak ve yükümlülüklerini Libya'yla yapmış olduğu ikili anlaşmalarla perçinleyerek milletimizin hak ve menfaatlerini gasbetmeye çalışan emperyalizme karşı hukuki ve stratejik bir başarı elde etmiştir. Akdeniz'in en uzun kıyı şeridine sahip olan ülkemiz, deniz komşusu olan Libya'yla yapmış olduğu anlaşmalarla mavi vatanımızın batı sınırını belirlemiş ve bu sınırlar daha önce 2004 yılında devletimizin Birleşmiş Milletlerle yaptığı başvuruda teyit edilerek Rum kesiminin gayrihukuki faaliyetleri ortaya serilmiştir.

 

KONUMU İTİBARİYLE TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ

 

Ülkemiz Asya, Afrika, Avrupa'nın ortasında, kıyıdaşı olduğu Akdeniz ve Karadeniz'iyle dünya ticaret yollarının kavşak noktasında bulunmaktadır. Bununla beraber dünyanın temel gereksinimlerinden olan enerji kaynakları hususunda, konumumuz gereği hem enerjinin iletimi noktasında büyük bir öneme sahip olunmuş hem de yoğun enerji rezervlerinin mevcut olduğu sahada yer alınmıştır. Devletimiz dış politikada hak ve menfaatlerimize dayalı kazanımlarımızı korumak ve bunları geliştirmek maksadıyla diplomasiden taviz vermeden birçok ülkeyle ikili siyasi, ticari, ekonomik ve askerî anlaşmalar yapmıştır. Dünyada küresel güçlerin bölgesel çatışmalar meydana getirerek ülkeleri istikrarsızlaştırmak suretiyle sömürgecilik düzenini kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmeye çalıştığı bir süreçte enerji rezervi ve ticaret yollarına hâkim olma düşüncesi tıpkı Sanayi İnkılabı'yla artan sömürgecilik modeli gibi yeni uygulamalara bürünmekte ve sahne olmaktadır.

 

TÜRKİYE'NİN LİBYA HAMLESİ HAÇLI ZİHNİYETİNİ ÜRKÜTTÜ

 

ABD'nin ve Batı'nın sömürü düzeninin sağlanmasına yönelik faaliyetlerine taşeronluk yaparak sözde güç devşiren Yunanistan kapasitesini aşacak bir şekilde silahlanma telaşına girmiş, Lozan ve Paris anlaşmalarına göre gayriaskerî statüde olması gereken adaları silahlandırmış, ülkesini ABD'nin askerî üssü hâline çevirmiş, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde, savaş sebebi sayılabilecek 12 deniz mili dayatmasında bulunmuştur. Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin ülkemizin sahip olduğu 189 bin kilometrekarelik münhasır ekonomik bölgeyi 41 bin kilometreye indirgemek için yürüttüğü gayrihukuki faaliyetleri ve Akdeniz'deki Türkiye'yi âdeta hapsetme girişimleri Libya Anlaşması'yla akamete uğratılmıştır. Devletimiz, tahrik edici tüm faaliyetlere rağmen Yunanistan'la istişari görüşmeleri sürdürmüş ve denizlerdeki hak ve menfaatlerimize dair meşru tezlerini dünya kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşmıştır. Doğu Akdeniz ve Ege'de egemenlik haklarımızı hukuken güvence altına alan diplomatik hamleler, Türk milletini Anadolu'dan ve Mavi Vatan coğrafyasından silmek isteyen Haçlı zihniyetini ürkütmüş ve telaşlandırmıştır. Ülkemizi ve Kıbrıs Türklüğünü yok sayarak tarihsel haklarını gasbetmeye çalışanlar, Doğu Akdeniz'de bir oldubittiye getirme hevesinde olanlar, karşılarında Türk devletinin çelikten iradesini bulmuşlardır.

 

ATATÜRK'ÜN DİKKAT ÇEKTİĞİ KIBRIS VE DOĞU AKDENİZ'İN ÖNEMİ

 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece ikmal yollarımız tıkanır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir." diyerek dikkat çektiği Kıbrıs, bu açıdan da Türk milletinin millî davasıdır. Egemenlik haklarımızı gasbetmeyi arzulayan hasmane faaliyetleri kabul etmemiz asla mümkün değildir. Doğu Akdeniz'de bulunan egemenlik sahamızda başlatılan enerji arama çalışmaları; Fatih, Yavuz, Kanuni sondaj gemilerinin ardından geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından envantere dâhil edildiği açıklanan Sultan Abdülhamid Han isimli gemiyle birlikte sayıları 4'e ulaşan sondaj gemisi ve Barbaros Hayreddin Paşa, Oruç Reis sismik araştırma gemileriyle milletimizin refahına katkı sağlayacaktır. Enerjide dışa bağımlılığı azaltacak olan bu gelişimler Cumhur İttifakı'nın millî ve kararlı politikalarıyla hayata geçmiş ve milletimizin hak ve menfaatleri her alanda olduğu gibi mavi vatan coğrafyasında da tesis edilmeye çalışılmıştır.

 

MHP'NİN DIŞ POLİTİKADAKİ HEDEFİ

 

MHP olarak, dış politikada siyasi eşitlik zemininde, karşılıklılık esası ve millî çıkarların gözetilmesi doğrultusunda, etkin ve saygın devlet anlayışıyla sosyal, ekonomik ve siyasi ilişkileri zenginleştirmeyi hedeflemekteyiz. Dış politikadaki temel gayemiz siyasette ve ekonomide Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya yönelik faaliyetlerin önüne geçmek, Türk devletinin ve Türk milletinin bekasına yönelik tüm tehditleri ortadan kaldırmaktır. Millî strateji çerçevesinde dış politikada etkin ve kararlı adımların atılmasının elzem olduğunu biliyor, bunun büyük önem arz ettiğini fark ediyoruz. MHP olarak Türkiye'nin millî güvenliğini ve millî çıkarlarını esas alan Suriye, Irak tezkereleriyle birlikte bütün tezkereleri bugüne kadar desteklemiş bulunmaktayız. Bugün de Türkiye'nin hak ve çıkarlarının adil ve kalıcı bir şekilde çözüme kavuşturulması noktasında özellikle Akdeniz'de ayağımıza vurulmak istenen prangayı parçalayacak olan Libya tezkeresinin uzatılmasına da Ankara merkezli siyaset anlayışımıza uygun olarak destek vermekteyiz. Devletimizce uluslararası iş birliği odaklı, caydırıcı, çok yönlü ve çok boyutlu bir dış politika yürütülmesini gerekli görmekteyiz. Türkiye'nin, bölgemizde ve dünyada barış ve istikrarı sağlamaya yönelik tutarlı ve etkin politikalarını kıymetli buluyor ve destekliyoruz. Ülkemizin, dört ayı aşkın süredir devam eden Ukrayna-Rusya arasındaki silahlı çatışmanın sona ermesi hususunda kalıcı ateşkesin sağlanması ve barış ortamının tesis edilmesi noktasındaki diplomatik girişimleri ile olası bir gıda krizini önlemek için tahıl koridoru oluşturması için gösterdiği çabalar, barış ve istikrar konusunda ne kadar hassas ve samimi bir duruşa sahip olduğumuzu bir defa daha teyit etmektedir.

 

ATAÜRK'ÜN NEDEN LİBYA'DA OLDUĞUNU İDRAK EDEMEYEN MUHALEFET

 

 "Libya'da ne işimiz var?" diyen zihniyetin, yüz yıl evvel Mustafa Kemal Atatürk'ün niçin Libya'da olduğunu idrak edemeyen, bunun da ötesinde, bu gerçeği asla kavrayamayacak olan bir zihniyet olduğu su götürmez bir gerçekliktir. Doğu Akdeniz'de atılan millî adımları da yayılmacı bir politika olarak gören zevatın, bugün Yunanistan'ın hukuksuz, maksimalist ve yayılmacı faaliyetlerini görmezden gelmesi ve hatta bunların destekçisi olması akla, izana ziyan bir durumdur. Bu zevatın gayrimillîlikte sınır tanımayarak Yunanistan'la yaşananları iktidarın seçim öncesinde kurguladığı suni bir kriz olarak nitelendirmeye çalışması ise son derece vahim bir durumdur. Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi yok sayan, Ege'de bulunan gayriaskerî statüdeki adaları silahlandıran, Girit dâhil olmak üzere ülke topraklarını ABD askerî üssü hâline getiren, kara sularını 6 milden 12 mile çıkaracağını ifade eden ve Lavrion mülteci kampını PKK, FETÖ ve diğer terör örgütlerinin karargâhı ve kışlası hâline getiren Yunanistan'ın bu faaliyetlerine karşı tek kelime etmeyenler, bugün, bunlara karşı uluslararası hukuka uygun olarak tedbir üreten ve taviz vermeyen ülkemizi suni gerginlik çıkarmakla suçlamaktadır. Bu suçlamaları yapanlara ne demelidir? Bu anlayışa sahip olanların bırakın iyi niyetinin, bu millete mensubiyetinin dahi sorgulanması gerektiği kanaatindeyiz.

 

DÜŞMAN AĞZIYLA KONUŞAN MUHALEFETİN NİYETİ

 

Ülkemiz Türkiye'ye "Çizgisini aştı." ithamında bulunarak düşman ağzıyla konuşanların, terör örgütlerinin korkulu rüyası olan millî insansız hava savunma araçlarına kin kusanların, millî güvenliğimiz için çıkarılan Suriye ve Irak tezkerelerine karşı gelerek terör örgütüne can suyu verme telaşında olanların arka planlarını ve niyetlerini bizler gayet iyi biliyoruz. Türkiye'nin dış politikada attığı adımları milletimiz nezdinde tartışılır kılmak ve değersizleştirmek için seferber olanların, Cumhur İttifakı'nı dış politikayı iç siyasete malzeme yapmakla suçlaması büyük bir tenakuz ve ibretlik bir durumdur. Burada asıl gaye, bölgesinde ve dünyada hayati gelişmelere, tehditlere boyun eğmeyen, bunlara karşı çetin bir mücadele sergileyen ülkemizi kamuoyu ve millet desteğinden mahrum bırakarak zayıf düşürmektir. Yunanistan'ı müstemleke bir ülkeye çeviren politikacılara benzer bir özellikte ülkemizi emperyalizme teslim etme hevesinde olanlara aziz Türk milleti asla geçit vermeyecektir. Unutulmamalıdır ki Türk milletinin hak ve çıkarlarının söz konusu olduğu bir ortamda içe ve dışa bakmadan, millî politika ekseninde bir bütünlük ve ahenk oluşturmak herkesin millî bir görevi ve sorumluluğudur.

 

YENİ DÜNYA DÜZENİ KURULURKEN TÜRKİYE KARARLI ADIMLAR ATMAYA DEVAM EDECEK

 

21'inci yüzyılda, dünya düzeninin yeniden şekillendiği bir süreçte Türkiye, içeride ve dışarıda herkese ve her şeye rağmen, Cumhur İttifakı öncülüğünde, millî politika çerçevesinde kararlı adımlarını atmaya devam edecektir. Cumhur İttifakı'nın arzusu, Türkiye ve Türk milletinin güçlü olmasıdır. Merhum şairimiz Dilaver Cebeci'nin "Mavinin Türküsü" adlı şiirinde "Bana 'Sen yoksun, sen öldün.' diyorlar/Bu kör acuna inat yedi iklimdeyim/İşte, ellerini tutuyorum yaşanmamış bir çağın/Ben, güneşi kıskandıran gerçeğim." dizeleriyle betimlediği gerçek, Türk gerçeğidir. Türk milleti çağlar açıp çağlar kapatan, kutlu iradeden aldığı ilhamla; kardeş milletler ve dünya mazlumlarının duası ve umudu olarak lider ülke Türkiye idealine yürümeye devam edecektir. Bu vesileyle Libya'ya asker gönderilmesinin on sekiz ay daha uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresini desteklediğimizi ifade ediyor, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

 

Resim

 

 

 

 

 

Kaynak: Editör:
Etiketler: MHP Grup Başkanvekili, Muhammed Levent Bülbül, Atatürk, Türk Askeri, hamlelerini, idrak edemeyen, muhalefeti, resmen bitirdi, Libya Tezkeresi, MHP, Dış Politika
Yorumlar
Haber Yazılımı