Akan Kan Giden Can Bizim
Haber Detayı
13 Ocak 2013 - Pazar 00:25 Bu haber 1354 kez okundu
 
Akan Kan Giden Can Bizim
- Haberi
Akan Kan Giden Can Bizim

Otuz iki yıldır akan kan, giden can ve heba olan kaynaklar tabiî ki durmalı… Terör sorunu elbette bitmeli... Bölücülük, kamplaşma ve ayrımcılık mutlaka son bulmalı… Ama nasıl? Türkiye, yıllardır etnik bölücü terörün psikolojik ve asimetrik saldırılarına hedef olmaktadır. İnsanımız ve ekonomik kaynaklarımız, çağı yakalamak ve muasır medeniyete ulaşmak yerine; vatan ve Milletin bütünlüğünü hedef alan terörle mücadeleye aktarılmaktadır. Bölücü teröre karşı yapılan mücadelede askeri alanda genel olarak başarı gösterildi. Hatta 1999-2002 yılları arasında beli kırılıp çözülme ve sıfırlanma noktasına kadar indirgendi. Ancak bu kazanım sosyal, siyasi ve ekonomik alana yansıtılmadığı için terör bitirilemedi. Aksine daha da azgınlaşıp bugün devleti yöneten siyasi iradeyi müzakere için masaya oturtacak kadar güçlendi/ güçlendirildi. İster görüşme, ister müzakere, isterseniz mütareke diye adlandırın, İmralı’nın ön plana çıkarılmasının iki hedefi vardır. Birinci hedefi; Kayıtsız ve şartsız milletin olan egemenliğin, Erdoğan ile Öcalan arasında paylaşılması, İkinci ve nihayi hedefi ise, Kürt kardeşlerimizin Türkiye’den kopartılıp Kürdistan macerasına itilmesidir. PKK için görüşmelerin ilk etapta kabul edilebilir olmasının yolu birinci hedeften, yani;  1) Anayasadaki Türk Milleti kavramından vazgeçilip, Türkiye Cumhuriyeti’nin Türkler ve Kürtlerden oluştuğu hükümlerinin yerleştirilmesi. 2)Valilerin seçimle gelmesi (Eyalet sistemine geçiş) 3) Kürtçe eğitimin zorunlu ders olarak kabul edilmesi, 4) KCK tutukluları ve Öcalan’ı da kapsayacak bir genel af’tan geçiyor. Bu ön şartlar yerine getirilmezse PKK, hemen “Hayır” demeyecek ve müzakereleri 2013 Nisan-Mayıs sonlarına kadar uzatmanın yollarını arayacaktır. Başbakanın “militanlar yurt dışına çıkarken operasyon yapılmayacak” ifadesi gelişigüzel söylenmiş bir söz değil, Öcalan’ın ilk istekleri arasındadır. Havaların ısınmaya ve dağlarda karların erimeye başlaması ile birlikte PKK “bugün olmaz ise yarın” diyerek çatışmalara devam edecektir. Hem de kendini toparlamış ve militanlarını Kandil’de yeniden eğitimden geçirmiş bir şekilde. On yıldır yapılanları ve Başbakan Erdoğan’ın BOP’taki görevini göz önüne aldığımızda; AKP ise yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde bu taleplere “evet” diyemeyecek, ancak görüşmeleri de sonlandırmayacaktır. Müzakerelerden sızanların halkta yaratacağı infiali düşürmek için ise yerli yersiz KCK tutuklamaları ve etkisiz bir şekilde dağda PKK’nın alt yapısına yönelik askeri operasyonlar devam edecektir. Ancak Kandil ve batıdaki yönetici kadrosuna dokunulmayacaktır. Emperyalizmin silahlı maşası Terör örgütünü yasallaştırıp topluma kabul ettirme çabasında olanlar, bir yandan “Aslında Öcalan iyi bir Müslüman olacaktı ancak düzen onu bu hale soktu” diyor. Diğer yandan da “Öcalan’ın istedikleri devletin yapamayacağı şeyler değil, yerel yönetimlerin demokratikleşmesi ile gerçekleştirilebilecek hususlar” diyerek, PKK’nın ilk hedefini yerine getirmek için çırpınıyorlar. Bölücü terör konusunda iktidara akıl hocalığı yapan PKKseverlere soruyorum; İmralı’daki bebek katili hapse girip af edilmesi için mi dağa çıktı? Öcalan, belediye hizmetlerinden şikayetçi olduğu için mi 50 bin kişinin silah ve bombalarla katledilmesine sebep olan terör örgütünü kurdu? PKK terör örgütünün İmralı’daki elebaşı Öcalan’ın ilk aşamadaki talepleri kabul edilse dahi, bölücülük ve terör bitmeyecek, aksine “vurdukça aldık”  denilerek daha geniş alanlara, yurdun her yanına yayılacaktır. Başbakan Erdoğan’ın “İmralı ayrı devlet ve özerklikten vaz geçmiş” ifadesi tamamen toplumun terör örgütüne karşı algısını değiştirip manipüle etmeye dönük psikolojik bir yaklaşımdır. Çünkü; PKK, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli, üniter yapısını yıkıp ayrı bir devlet oluşturmak için kurulan/kurdurulan ve müttefik diye saydığımız bazı ülkelerce kollanan etnik bir terör örgütüdür. Koruma ve kollama hala devam etmektedir. Bu örgüt, Abdullah Öcalan ve arkadaşları tarafından, 27 Kasım 1978 tarihinde Diyarbakır’ın Ziyaret (Fis) köyünde (3) gün süren bir toplantıda; “Kürdistan İşçi Partisi - Partiya Karkeren Kurdistan (PKK)” adında bir parti kurulması kararı alan bir terör mekanizmasıdır. Bu terör mekanizmasının tüzüğünde, O toplantıda bulunan kişilere Öcalan tarafından okunup oy birliği ile kabul edilen; “... PKK, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki Kürdistan halklarını emperyalist ve sömürgeci sistemden kurtarmak, Bağımsız ve Birleşik Kürdistan’da” bir halk diktatörlüğü kurmak ve nihai olarak sınıfsız toplumu geçekleştirmek amacındadır…” yazmaktadır. Bu tüzükte ayrıca “PKK’nın önderlik ettiği Kürdistan Ulusal Kurtuluş mücadelesi, sosyalist ülkeler, ulusal kurtuluş hareketleri ve işçi sınıfı hareketlerinin temel gücünü oluşturdukları dünya sosyalist devriminin ayrılmaz bir parçasıdır….” “Devlet güvenlik kuvvetleri ve bunların istihbarat kaynakları, Türk milliyetçileri ve bunların önde gelen liderleri, Doğu ve Güneydoğudaki nüfuzlu ve popüler kişiler, Güneydoğulu milletvekilleri, Belediye başkanları, Aşiretlerin ileri gelenleri…ya öldürülecek yada bölgeden ayrılması için değişik eylemlere girişilecek...” ifadeleri de yar almaktadır. Bütün bunlar bilinmesine rağmen: “Medyada Öcalan ile sürdürülen görüşmenin oluşturduğu sevinç ve bu sevincin psikolojik operasyon teknikleri ile toplumsallaştırılma çalışması, Mondros Mütarekesi sonra düzenlenen fener alaylarına benziyor.” Prof. Dr. Ümit Özdağ Çözüm, Terör örgütüne diz çöküp devleti ve milletin egemenliğini paylaşmakta değil. Dünya ne yapıyorsa onu yapmaktadır. Çare, 1923’de kurulan devletimizi, küresel emperyalist ve işbirlikçilerin dayatmaları ile pazarlık konusu yapmakta değil, hak, hukuk ve adaleti sağlayıp, tüm vatandaşlara insan haklarında eşit davranmaktadır. Çare, Bölücü ve teröristlerle pazarlık değil, hukuk devletinin gücünü icra etmektir. Çare, Bölücülüğe hizmet edercesine Türk milletini etnik bir yapıya indirgeyerek,“36 etnik yapıdan oluşan ülkemizde her grup egemenlik karşısında eşit olmalıdır” çarpık zihniyetinden vaz geçip Bin yıllık kardeşliği yaşayıp yaşatma azim ve kararlılığındadır. Çare, milletin milli, manevi değer ve yargılarının devlete yansımasıdır. Çare, devletin milletleşmesidir. Çare, Küresel emperyalizmin kirli planlarına hizmet etmek değil, Akan kan giden can bizim yıkılsın küresel emperyalizm diyebilmektir.
Kaynak: (İHA) - İhlas Haber Ajansı Editör: Hakan Yakın
Etiketler: Akan, Kan, Giden, Can, Bizim,
Yorumlar
Haber Yazılımı