Bahçeli'den Demokrasi Havarisi Kesilenlere Tepki

TBMM Grup toplantısı'nda, Irak ve Suriye'de yaşananlara bakıldığında Türkiye üzerine hesabı olanların kimliğinin ortaya çıktığına dikkat çeken ve küresel zalimlerin kontrolü altında olan terörün siyasi ayağının açılmamak üzerine kapanmasını isteyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Boğaza nazır şatafatlı mekânlarda, sıcak kumların üzerinde,  demlene demlene demokrasi edebiyatı yaparak parti kapatmasına karşı çıkanlara tepki göstererek, ailelerinden birisinin teröre kurban vermeleri durumunda abuk sabuk konuşmaya yüreklerinin elvermeyeceğini söyledi.

 

ADALET BİR SONUÇ DEĞİL KUTLU BİR YOLCULUKTUR

 

Farabi, İdeal Devlet isimli eserinde, adaleti, her kim olursa olsun, insanın yolu üzerine dikilen engelleri aşması olarak tarif etmişti. Adalet bir sonuç değil, kutlu bir yolculuktur. Harcı adalet olmayan bir toplum veya devletin binası çürüktür. Kuvvetsiz adalet ve adaletsiz kuvvet iki büyük felakettir. İbn-i Haldun, geçmişler geleceğe suyun suya benzemesinden daha çok benzeyeceğini hatırlatmıştı. Geçmişimiz adaletli hükmün tertemiz misalleriyle doludur. Tarihin her döneminde Türk milleti adaletiyle sivrilmiş, böylece adından, şanından gururla bahsettirmiştir. Hz Mevlana’nın dediği gibi, adalet ağaçları sulamak, zulüm ise dikene su vermektir. Biz dikene su verenlerden olmayacağız. Elbette bizi bilen bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir.

 

DEVLET DUYGUYLA DEĞİL AKILLA YÖNETİLİR

 

Devlet duyguyla değil akılla yönetilir. Devlet kin ve nefretle değil adaletle muamele eder. Tehdit ne denli çetin, ne kadar derin olsa da, devlet yönetimi adaletten ve hukukun çizdiği sınırlardan kesinlikle taviz vermez, vermemelidir. Terörle ve bölücülükle mücadele de aynen böyle olmalıdır. Türkiye'nin 1984 yılında fiilen başlayan bölücü terörle mücadelesinin 37 yıldır sürdüğü hepinizin malumudur ve beka düzeyinde en önemli sorunudur. Ancak, bu mücadelede başarının önündeki engellerden en önemlisi, terörizm ile bölücülük arasındaki ilişkiyi algılamakta sorun yaşayan, bölücülüğü masum talepler olarak görmek isteyen çevrelerin varlığıdır.

 

MHP'NİN TERÖRÜ DEĞERLENDİRME ŞEKLİ

 

MHP, yıllardan beri terörü ve terör örgütünü, yalnızca kanlı eylemlerinden ibaret bir suç ve cinayet şebekesi gibi görmekten uzak bir anlayışla, daha yukarıdan yorumlama ve değerlendirme çabası içinde olmuştur. Özellikle çağımızda, terörizmin uluslararası karanlık oyunların çok etkili bir vasıtası olduğu açıktır. Yine bu kapsamda, terör eylemlerinin de hedef alınan ülkeleri istenilen düzeye getirmek için kullanılan stratejik senaryoların kirli yüzü olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bu gerçeği, ülkemize yönelik tehditlerde bulmak istemeyenlerin, terörün hangi amaçlarla kullanılabileceğini anlamaları için çok uzaklara gitmelerine gerek yoktur.

 

TÜRKİYE ÜZERİNDE EMELLERİ OLAN DEVLETLER TERÖRÜ KULLANDI

 

Yalnızca komşumuz Irak’a baktığımızda bile, geçmişte ABD'ye yönelik terör saldırısının sanal suçlusu ilan edilen bir diktatörün idamına ve ülkesinin kan gölüne çevrildiğine şahit olabiliriz. Ardından Arap Baharı’yla Suriye’nin nasıl bir uçuruma yuvarlandığını da görebiliriz. 37 yıldır kanlı eylemleri ile ülkemizin ilk gündemi haline gelen PKK terörünün bir sonuç değil bir vasıta; bir amaç değil bir araç olduğu ortadadır. Kurulduğu ilk yıllardan itibaren PKK’nın, Türkiye üzerinde emelleri olan her devletin kullandığı, uluslararası ve hatta uluslar üstü bir baskı ve pazarlık mekanizması olarak şiddete ve teröre başvurduğu bir gerçektir. Millet varlığına kasteden PKK terörüyle mücadele ve teröristlerin imhası yıllardır en üst seviyede ve büyük bir fedakârlıkla sürdürülmüştür. Bu uğurda çok sayıda şehit verilmiş, çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır.

 

TERÖRÜN ARDINDAKİ STRATEJİK NEDENLER

 

Ülkemiz başka sahalara ayırması gereken maddi imkânlarını haklı olarak terörle mücadeleye aktarmış, bu konuda da kayıplar yaşamıştır. Burada, sizlere geride kalan yılların acı bilançosunu tekrarlayacak ve terör örgütünün katliamlarından bahsedecek değilim. Ancak, yıllardır süren bu eylemlerin arkasındaki stratejik nedenleri, küresel aktörleri, yerli işbirlikçileri, tarihsel kökenleri, kötürüm niyetleri dikkate almadan yapılacak yorumların asla doğru olmayacağını düşünüyorum. Bu açıdan PKK terörünü, silahsız bölücülükten; bölücü faaliyetleri de bölgemizdeki küresel projelerden bağımsız düşünmek ve birbirinin içinden çıktığını görmeden tek tek ele almak hepimizi yanlış sonuçlara ve elbette ki yanlış sebeplere götürecektir.

 

IRAK VE SURİYE'YE BAKILDIĞINDA TÜRKİYE ÜZERİNE HESABI OLANLARIN KİMLİĞİ ORTAYA ÇIKIYOR

 

Aslında kökleri Osmanlı İmparatorluğu’na kadar dayanmasına rağmen, bugünkü haliyle 1984 yılında ortaya çıkan bölücülüğün silahlı ayağı olan PKK terör örgütünün, yıllar içinde aldığı boyut terörizmi Türkiye’mizi de içine alan bir projenin parçası haline getirmiştir. Yalnızca son yirmi yılın Irak ve Suriye coğrafyalarındaki gelişmelerini incelediğinizde PKK/YPG/PYD terörünün arkasında Türkiye üzerinde hesabı olanların tamamının hüviyetlerini görmek ve arka planda yer alan ülkeleri bulmak mümkündür. Devletin terörle mücadeleden sorumlu veya yetki verilmiş resmi makamlarının zaman zaman bunları dile getirdiği ve hatta şikayetçi olduğu malumumuzdur.

 

TÜRKİYE MUHATAPLARININ YÜZÜNE HER PLATFORMDA HAYKIRDI

 

Türkiye, PKK’nın ve bölücülüğün arkasındaki küresel aktörleri her platformda, özellikle son yıllarda muhataplarının yüzüne vurmuştur. Brüksel’de yapılan NATO Liderler Zirvesi’nde Sayın Cumhurbaşkanı’nın ABD Başkanı’na yaptığı da budur. Ardından Bakü’de gazetecilere verdiği beyanatıyla ABD’nin müttefik olarak PKK/YPG’yi mi yoksa Türkiye’yi mi gördüğünü açık yüreklilikle sormuş ve sorgulamıştır. Tarihi Şark Meselesi dediğimiz emellerin peşindeki küresel aktörler tarafından, bölücülük ve silahlı uzantılarını çok maksatlı ve çok destekli bir uluslararası yıkım enstrümanı olarak kullandıkları da artık inkar edilemeyecektir. Bu kapsamda mızrağın çuvala bırakınız sığmadığını, delip geçtiği de aşikardır. Özellikle ABD'nin son otuz yılda komşumuz Irak’a yönelik iki ayrı savaşının siyasi sonuçlarını sebepleri ile birlikte değerlendirdiğimizde, Türkiye’yi bir kıvama getirmek için kullanılan bölücülük ve bölücü terör oyunu her yönüyle berraklaşacaktır.

 

BÖLÜCÜ ODAKLAR ZALİMLERİN DENETİM VE KONTROLÜ ALTINDADIR

 

HDP bu oyunda asal bir figüran, asıl bir faildir. Parti görünümlü bu bölücü odağın kumanda odası zalimlerin denetim ve kontrolündedir. PKK silahlı saldırı konusunda kışkırtılıp tembihlenirken, HDP silahsız bölücülüğün maşası olarak görevlendirilmiştir. Türkiye üzerinde oyun kuranların, tarihsel hesaplaşmaları canlı tutmak için fırsat kollayanların, tıpkı bir asır önce olduğu gibi, yine bölücülük üzerinden yürüdükleri, ihanete teşne olan küçük bir azınlığın ağızlarına bal diye zehir sürmek suretiyle devşirdikleri net olarak görülmüştür. Otu çekip köküne bakıldığında HDP’nin PKK’dan, PKK’nın HDP’den hiçbir farkı olmadığı gerçeği gün gibi ortaya çıkacaktır.

 

TERÖRÜN SİYASİ AYAĞI AÇILMAMAK ÜZERE KAPATILMALIDIR

 

Milletin ahlak ve yürek gücünü yıkarak, belirecek çatlaktan bölücülüğün serpilip meşrulaşmasına çanak tutanlara karşı uyanık olmak bizim için vatan görevidir. Çünkü konu sıradan bir asayişsizlik veya organize suç şebekesi konusu değil, Türk milletinin var oluş yok oluş davasıdır. Buna tarafsız ve tepkisiz kalanların ihanete ortaklıkları tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun, HDP’nin kapatılması istemiyle açılan davanın ilkini reddedip ikincisini inceleyerek inceleyerek dün itibariyle kabul etmesi bize göre hayırlı bir gelişme, adaletin tecellisi açısından ümit verici bir tesellidir. Eğer hukuk varsa, eğer adalet hakimse, eğer Türkiye tarihi haklarından ve milli bekasını savunmaktan vazgeçmemişse terörizmin siyaset ayağı hiçbir ad altında açılmamak üzere kapatılmalıdır.

 

SAFLARIN BELİRLENMESİ ZAMANI GELDİ

 

Kılıçdaroğlu, eline vicdanına koyup söylesin, kimin yanındadır? Kimin tarafındadır? Bölücülüğü, terörü ve şiddeti mi destekliyor? Yoksa Türkiye’nin ve şühedanın safında mı duruyor? Bu meselenin arası-ortası, kıyısı-köşesi, şurası-burası yoktur. Artık seçenek kalmamıştır; ya ihanet kazanacak ya da millet iradesi ihaneti kazıya kazıya temelinden söküp atacaktır. Babalar Günü’nde, yetim yavrularımızın şehit babalarının mezar taşındaki resimlerini okşayıp öpmesi Kılıçdaroğlu’nun vicdanını sızlatmaya yetmedi mi? Gece üşümesinler diye evlatlarının üzerini örten anaların, ilahi takdir bu ya, gün geldiğinde toprakla üzeri örtülen şehitlerine içli içli ağıt yakmaları CHP’nin, İP’in ve diğerlerinin yüreğini titretmeye hiç mi kafi gelmedi? Kına yakıp askere gönderilen kahramanları al bayrağa sarılı naaşlarıyla karşılayan gelinler, bacılar, babalar, analar, yavrular ne yapsın, demokrasi var diyerek, nasılsa sandıktan oy aldılar bahanesiyle dökülen kanları mı unutsunlar? Geçmişe sünger mi çeksinler? HDP’yi meşru mu görsünler?

 

PARTİ KAPATILMASININ YANLIŞ OLDUĞUNU SÖYLEYENLER

 

Kılıçdaroğlu, demokrasilerde parti kapatmak yanlış diyor, kuşkusuz halt ediyor. HDP’yi savunuyor, bölücülüğün avukatlığına utanmadan soyunuyor. O dediği meşruiyet ve hukuk sınırları içinde faaliyet gösteren partiler için geçerlidir, HDP bunun dışındadır ve zaten parti marti de değildir. Adalet ve vicdan terazisi bu rezalete onay veremez, cinayet ve melanetleri normal göremez. HDP, pek çok vahim özelliğinin yanında Türk demokrasisine biçilmiş kefen, doğrultulmuş silah, tuzaklanmış patlayıcı, döşenmiş mayındır. Ve HDP kapatılmalıdır, bu örgütün bölücü yöneticileri hakkında hukuk ve adalet tesirini mutlak surette göstermelidir.

 

RAHATI YERİNDE OLUP DA TÜRKİYE'Yİ KÖTÜLEYEN VE KAPATMAYA KARŞI ÇIKANLAR

 

Boğaza nazır şatafatlı mekânlarda, sıcak kumların üzerinde, magazinleşmiş hayatlarının derinlerine sinmiş aşağılık kompleksleri eşliğinde, demlene demlene demokrasi edebiyatı yapanlara hayat çok parlak, dünya bunlara çok güzeldir. Lüks otellerin lobilerinde “bu kadar oy alan bir parti kapatılır mı, Türkiye’nin çivisi çıktı, bu ülke nereye gidiyor” ahkamı kesenlerin yedikleri önünde yemedikleri arkalarındadır. İnsanın haya perdesi yırtıldı mı, kalbi taşlaştı mı olması beklenen tamamıyla bu kokuşmuşluktur. Meseleyi demokrasiyle telif ve tercüme etmeye çalışanlar, bir saatliğine de olsa bu vatanın yalçın kayalarında, karlı ovalarında, buz kesmiş gecelerinde ellerine silah alıp nöbete girsinler de görelim adamlıklarını?

 

NEREDE BU YÜZ KARASI TELEVOLECİLER?

 

Bu vatanı korumak yalnızca ve yalnızca Anadolu’nun kavruk yüzlü yiğitlerinin mi sorumluluğu altındadır? Nerede bu yüz karası televoleciler, nerede bu eğlence dolu gecelere akan kimliksizler, ne yapıyor bohem hayatın lekeli müdavimleri? Millet salgınla boğuşurken İzmir Alaçatı’da, Bodrum Yalıkavak’ta, İstanbul Nişantaşı’nda nasıl caka satıyorlarsa, buyursunlar saltanat sürdükleri bu vatanın külfetine de bir zahmet katlanmayı denesinler. Dilemem ama, ailelerinden birisi teröre kurban gitseydi, yine böyle abuk sabuk konuşmaya yürekleri elverecek miydi? HDP’nin hukuk konusu olduğu bir dönemde, şu tuhaf zamanlamaya bakınız ki, İzmir HDP il binasına yapılan hunhar saldırı ve suikast elbette şiddetli bir provokasyon, alçak bir komplo olarak değerlendirilmelidir.