Türk’e Dair İki Sorun…

 

Türkler günümüzde iki önemli sorunla karşı karşıyadır. Bunlardan birincisi Türk adının bu coğrafyadan silinmek istenmesi, ikincisi ise bölünmek sureti ile topraklarının en az üçte birine el koyulmasının hayata geçirilmesidir.

 

Bu iki planda Türk Milletine karşı, harici düşmanlar ve onların Türkiye’deki temsilcileri eli ile yürütülmektedir.

 

Türk adının bu coğrafyada silinmesi için türlü yöntemler denenmektedir. Yeni Anayasa ile oluşturulacak “Yeni Türkiye” teklifleri bu sebepledir. Biliyorsunuz Türksüz anayasa teklifleri, TBMM’ye kadar getirilmiş ama başarılamamıştır. Anayasa ile ilgili talep edilen tek ve önemli husus, yapılacak olan anayasadan “Türk” tanımının çıkartılması idi... Eğer bunu yapamıyorlarsa anayasa değiştirmenin de bir anlamı olmazdı ve nitekim anayasa yapımı şimdilik rafa kaldırıldı.

 

Böyle bir anayasa yapımı ile hedeflenen bu topraklarda “Türk Milleti”nin hukuki hükümranlığına son vermekti.

 

Gördüğünüz ve bildiğiniz gibi AKP hükümeti milleti ifade ederken hiç bir yerde bilerek “Türk” sözcüğünü kullanmamaktadır. Yani “Türk Milleti” yerine sadece “millet” sözcüğünü kullanmaktadır. Çünkü o da genel planın, bir parçası ve uygulayıcısıdır...

 

Türkiye’deki cemaat ve tarikatlarda “Türk’e ve Türk Milleti”ne karşıdır. Cemaat ve tarikat mensuplarının büyük çoğunluğu Türk’tür amma Türk milletine karşı bu kapılarda gizli bir düşmanlık yürütülür ve Türk bunu seyreder! Hâlbuki yıllarca Yusuf Tavaslı Hocanın “Namaz Hocası” adlı namazı ve temel bilgileri öğreten kitaplarında “... minik yavrularınıza ezberleteceğiniz bilgiler arasında - Sen nesin? Sorusuna cevap olarak: Müslümanım Türküm” diyen nesiller yetiştirilmiştir. Doğrusu da budur! Şimdi ne olmuştur da bu cemaat ve tarikatlar yemek yedikleri kaba pislemektedir?

 

İşin daha vahim noktaları ise, yazarçizer takımının milletimizi Türklüğünden uzaklaştırır mahiyette faaliyette bulunmalarıdır. Filmler, diziler, tiyatrolar yıllardır Türk Milletini özünden uzaklaştırmakta ve asimilasyon ile milliyetsizliğe katkı sunmaktadır. Üniversiteleri ve akademisyenlerden ise hiç bahsetmeyelim isterseniz. Çünkü üniversiteler, adeta Türk’e karşı fitne yuvası haline gelmiştir.

 

Ancak tehlike daha vahim bir noktaya, ilk ve orta öğretime kadar inmiştir. Devletin eğitim kadrolarına sızmış Türk’e düşmanlık içindeki öğretmenler ile iktidarın onlara yol vermesi, özbeöz Türk çocuklarının kendisini Türk hissetmemesine yol açmaktadır. Bu Türkler için büyük bir tehlikedir.

 

Geçen gün ziyaretime, üç tane lise öğrencisi kızımız geldi. Bir proje konusunda bilgime başvurdular. Yaptıkları iş ile duruşları arasında o kadar büyük bir çelişki vardı ki; dayanamadım sordum: “Siz Türk Milletinden misiniz?” aldığım cevap “Türkiye vatandaşı” oldukları idi. Birisi ki; hem de başörtülü “babam rum annem gürcü” diğeri “biz Mısır’dan gelmişiz” öbürü de “Galiba bizimkiler Asya’dan gelmiş” cevabını verdi. Üçü de “Türk Milletindenim” diyemedi. Kızlardan “babam rum annem gürcü” diyenin köyünü tanıdıklarım vasıtası ile araştırdım ve tamamen Türklerden oluşan bir köy olduğunu öğrendim. Şimdi üçü de Türk olan bu kızlarımız yarının annesi, doktoru, mühendisi, öğretmeni, siyasetçisi olacak. Hem de Türklüklerinden kopmuş vaziyette. Bana göre en önemli sorun budur! Bunun telafisi yoktur.

 

Diğer önemli olan meselemizde, göz göre göre topraklarımızın elimizden alınmakta olmasıdır. Bu mesele ile Türklükten insanlarımızı uzaklaştırmanın arasında kuvvetli bir bağ vardır. Türklükten kopan ve Türk Milletine yabancılaşan insanlar için artık vatan dediğimiz toprağında bir önemi kalmamaktadır. Türklükten böyle bir kopuş olmadığını da kabul etsek; psikolojik propaganda sebebiyle insanlarımız ne yaptığını bilmez haldedir.

 

“Hem Atatürkçüyüm hem de bak şehitler gelmiyor o zaman pkk ile anlaşılsın” diye gafiller ortada cirit atmaktadır. Cemaatin, Türk’ten yana taraf olmadığını söyleyip ama “Türkiye ve Türkçe için çalıştığını” anlatan mankurtlar aramızda çokça bulunmaktadır. Teşbihte hata olmaz: “Bir gün Nasreddin Hoca’ya eşeği gelir; ben bir günaha girmiştim. Allah beni cezalandırdı eşek yaptı. Sen beni azat edersen kurtulurum der. Nasreddin Hoca eşeğe acır ve azat eder. Ertesi gün pazara gittiğinde ne görsün, eşek pazarda satılıktır. Hoca eşeğin kulağına eğilir ve sorar; yine ne eşeklik ettin!” Gelin Nasreddin Hoca’nın eşeğine benzemeyelim...

 

Atatürkçüyüm diyen, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Siz vatanı için, Türk Milleti için, canını ortaya koyan böyle insanları bu kadar mı tanıyorsunuz? Eğer siz onları tanımazsanız geleceğinizi göremezsiniz, hedeflerini bilemezsiniz.” dediğini bilseydi ve Türk Milletini özümseseydi hiç pkk ile çözüme sıcak bakabilir miydi?

 

Eğer Türk Milleti, kendisine düşen görevin; pkk’nın eline dış güçlerce verilen bölünme planında, verilen rolü; istikbali ve istiklali için asla oynamamak zorunda olduğunu bilse, böyle mi yaşardı? Ve bölücülerle nikâh kıymış olan siyasetçilere tarihi destekler verir miydi?

 

Her bir Türk şunu iyi bilmelidir ki; altı süratle oyulmaktadır. Türk Milleti; asimile edilmekte, milliyetsizleştirilmekte ve kendine yabancılaştırılmaktadır. Bu planlanan bölünmeyi kolaylaştıracak ve bir sonraki aşamada milliyetsiz ya da asimile edilmiş insanlar haline gelmiş Türklerin, topraklarına rahatça el konacaktır. Çocuklarımızın ve gaflet batağına batmış insanlarımızın hali bize bunu gösteriyor.