MHP'li Ersoy: Sorunu Gelecek Nesillere Bırakamayız

TBMM Genel Kurulu'nda, Paris İklim Anlaşmasıyla ilgili Kanun Teklifi üzerine MHP Grubu adına önemli açıklamalarda bulunan MHP Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy, dünyanın geleceğini tehdit eden en önemli sorunlardan birisi olan İklim değişikliği sorununun, gelecek nesillere bırakılamayacak kadar ciddi bir sorun olduğunu belirterek, iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkelerden birisi olan Türkiye'nin güçlü bir yol haritasıyla mücadelesini sürdürmesi gerektiğini söyledi.

 

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, DÜNYANIN GELECEĞİNİ TEHDİT EDEN SORUNLARIN İLK SIRALARINDA

 

İklim değişikliği, sınır tanımayan ve ülkelerin gelişmişlik düzeyinden bağımsız olarak dünyamızın geleceği için en büyük tehdit olarak küresel gündemin ilk sıralarında yer alan sorunların başında geliyor. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nde iklim değişikliği "Uzun süre boyunca iklimde gözlenen doğal değişimler ile doğrudan ya da dolaylı olarak insan faaliyetlerinin neticesinde ortaya çıkan ve küresel atmosferin kompozisyonunu bozan değişiklik." şeklinde tanımlanıyor. Dünya Meteoroloji Örgütü 2020 Küresel İklim Durum Raporu'na göre 2020 yılında ortalama küresel sıcaklık sanayi öncesi dönemin yaklaşık 1,2 santigrat derece üzerinde gerçekleşti. Keza 2015 yılından sonraki altı yıl kayıtlara geçen en sıcak altı yıl oldu. Dolayısıyla dünyamız hızla ısınıyor.

 

TÜRKİYE, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN OLUMSUZ ETKİLERİ KARŞISINDA  HASSAS OLAN AKDENİZ HAVZASINDA

 

İklim değişikliği konusunda bilimsel araştırmalar yapan Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından yayınlanan 1,5 derece Küresel Isınma Özel Raporu'nda da dünyanın iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden giderek daha fazla zarar göreceği açıklandı. Ülkemiz iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı dünyanın en hassas noktalarından biri olan Akdeniz havzasında yer alıyor. Geçtiğimiz temmuz ayında yüksek sıcaklık ve kuraklık nedeniyle yaşanan afetlerin izlerini silmek için uzun ve yoğun bir mesai harcadık, harcamaya da devam ediyoruz. Sayıları ve etkileri her geçen gün artan orman yangınları, seller, aşırı hava olayları sadece ülkemizin değil tüm dünyanın canını yakıyor. Dört mevsimin bir arada yaşandığı ülkemizde artık ne yazık ki ara mevsimleri de yaşayamıyoruz.

 

BM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ VE TÜRKİYE

 

Türkiye 2004 yılında BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne 2009 yılında ise sözleşmenin 2020 yılına kadar uygulama aracı olan Kyoto Protokolü'ne taraf oldu. Hepimizin malumu olduğu üzere 2015 yılında Fransa'nın Paris kentinde gerçekleştirilen BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21'inci Taraflar Konferansında 2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturacak olan Paris Anlaşması kabul edildi. Paris Anlaşması 5 Ekim 2016 itibarıyla küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 55'ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda 4 Kasım 2016 itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Ülkemiz Paris Anlaşması'nı 22 Nisan 2016 tarihinde New York'ta düzenlenen yüksek düzeyli imza töreninde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzalamıştır. Anlaşmanın uzun dönemli hedefi küresel ortalama sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme göre 2 derece altında tutulması, ilave olarak ise bu artışın 1,5 santigrat derecenin altında tutulmasına yönelik küresel çabaların sürdürülmesi olarak ifade ediliyor.

 

HERKESİN GÜCÜ VE KABİLİYETLERİ ÖLÇÜSÜNDE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE MÜCADELE ETMESİ

 

Kyoto Protokolü sadece gelişmiş ülkeleri hedef alırken Paris Anlaşması her ülkenin küresel iklim eylemlerini kendi imkânları doğrultusunda mümkün mertebe katkı sunmalarını öngören bir yaklaşıma sahip. Diğer bir ifadeyle herkesi ancak gücü ve kabiliyetleri ölçüsünde iklim değişikliğiyle ortak mücadeleye davet ediyor. Yine, bununla birlikte anlaşma iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine maruz kalan ülkelerin uyum ve azaltım kabiliyetlerinin artırılması amacıyla özellikle gelişmiş ülkelerin, en az gelişmiş ülkeler ve küçük ada devletleri olmak üzere ihtiyacı olan ülkelere finansman, teknoloji geliştirme ve kapasite geliştirme imkânı sağlamalarını öngörüyor. Burada ifade ettiğim hedeflerin belirlenmesinde ve uygulanmasında en önemli sacayaklarından birini hiç kuşkusuz ulusal katkılar oluşturuyor.

 

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÜLKE AYIRIMI YAPMIYOR

 

Anlaşmayla ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında ortak fakat farklılaştırılmış zorunluluklar ve göreceli kabiliyetler ilkesi uyarınca gerçekleştirecekleri azaltım, uyum, finans, şeffaflık, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme konusundaki anlaşmanın temel hedefini yerine getirmeye yönelik faaliyetlerin yer aldığı ulusal katkı beyanlarını her beş yılda bir güncellenerek sekreeteryaya sunmaları öngörülmüştür. Ülkemiz de niyet edilen ulusal katkı beyanını 30 Eylül 2015 tarihinde sözleşme sekreteryasına sunarak anlaşma kapsamındaki ilk adımını atmıştır. Ülkemiz iklim rejiminde de genel itibarıyla yapıcı rol üstlenmiştir. Gelişmekte olan bir ülke olarak kendi imkânlarıyla küresel bir mücadelede var olabilmek için uyum ve azaltım eylemlerini gerçekleştirmeye devam ediyor. Üstelik tarihî sorumluluğu sadece binde 6 olmasına rağmen bu çalışmaları yürütüyor, kendi vatandaşımız için ve kendi doğamız için. İklim değişikliği sadece bir ülkeyi, bir bölgeyi etkilemiyor, yakın zamanda yaşanan hadiselerde gördük ki gelişmiş veya gelişmemiş olmak fark etmiyor. Zira iklim değişikliği bu konuda bir ayrıma gitmiyor. Dolayısıyla bu çerçevede dünyadaki gelişmeleri takip etmek ve onlarla uyumlu hareket etmek de kaçınılmazdır. Bu konuda öne çıkan uygulamalardan birisini Avrupa Birliğinde görüyoruz. Birlik Paris Antlaşması'nın yüz yılın ortasına doğru sıcaklık artışını sanayi öncesi döneme kıyasla +1,5 derece hedefine uyumlu iklim değişikliği politikaları ülkemiz tarafından yakından takip edilmekte ve desteklenmektedir.

 

HEDEFE ULAŞMAK İÇİN GÜÇLÜ BİR YOL HARİTASINA İHTİYACIMIZ VAR

 

Yeni dünyada eksenler kayıyor. Bundan sonraki yeni küresel aktörlerin hedeflerini gerçekleştirebilmelerinin odağında Paris Antlaşması yer alıyor. Ülkemizin 2053 nötr karbon hedefi var ve hiç kuşkusuz bu hedefe ulaşmak için yeni ve güçlü bir yol haritasına ihtiyacımız olacak. Bu vizyon çerçevesinde kurum ve kuruluşlarımızın aktif ve koordineli çalışmalarıyla hedefe ulaşılmasında bazı düzenlemeler gerekmekte örneğin iklim kanunu Gazi Meclisimizin takdiriyle ivedi bir şekilde Meclisin onayından geçirmeliyiz. Keza, büyük bir etkileşim içerisinde bulunduğumuz Avrupa'nın yeni kalkınma hamlesi olan Yeşil Mutabakat'ı çerçevesinde ileriki günlerde ihracatımızın önünde engel teşkil edebilecek sınırda karbon düzenlemesine karşı kendi ulusal emisyon ticaret sistemini kurma hazırlıklarının devam etmesi, yine "Çevre ve iklim" başlığı altında temiz üretim, çevre etiket ve sıfır atık projesiyle kaynak verimliliğinin artırılması büyümemizi bu itibarla kaynaktan bağımsız kılan döngüsel ekonomi modeline geçiş için çalışmaların yürütülmesi, sürdürülebilir ulaşım araçlarına yönelik sıfır emisyon sıfır kirlilik mottosuyla 3 bin kilometre bisiklet ve 3 bin kilometre yürüyüş yolu hedefine ulaşmak için yapılan çalışmalar, elektrikli skuterlerin trafikte kullanımı için yasal düzenlemeyi hep birlikte bu Meclisten oybirliğiyle geçirmiş olmamız ülkemiz adına umut veren adımlar olarak görülmelidir. Tüm bu gelişmeler 2053 yolunda güçlü bir potansiyelimizin varlığına işaret ediyor.

 

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GELECEK NESİLLERE BIRAKILMAYACAK KADAR CİDDİ BİR SORUNDUR

 

İklim değişikliği gelecek nesillere bırakılamayacak kadar ciddi bir sorun ve mücadele kaçınılmaz. Paris Anlaşması'nın imzalanmasıyla ülkemiz bugünden sonra yapılacak tüm müzakere süreçlerinde gözlemci olarak değil söz sahibi olarak yerini alacak. Paris Anlaşması'nın Meclisten geçmesiyle küresel rekabetçiliğimiz artacak ve yeşil finansmana da erişimimiz kolaylaşacak. Bu itibarla bu anlaşmaya taraf olmamızı destekliyor, 2053 net sıfır emisyonunu daha sağlıklı bir yolla inşa etmek üzere üstümüze düşeni yapacağımızı yineliyor, emek veren tüm kurum, kuruluş ve temsilcilerimize teşekkür ediyor, kanun teklifimizin hayırlı olmasını diliyor ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.