Bahçeli'den Akşener ve Ortaklarına Uyarı ve Hatırlatma

Hafta sonu kutlanacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin 99’uncu yıl dönümünü vesilesiyle TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, sistem tartışması yapan muhaliflere ve yükselile geçen Türkiye'nin önünü kesmek isteyenlere uyarılarda bulunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP'nin kapatılmasını istediği TTB'ye destek veren Meral Akşener'in, TTB Başkanı Fincancı'nın TSK'nın kimyasal silah kullandığına yönelik iddialarına hala cevap veremediğini hatırlatarak, Türk askerine düşmanlığın düşmana askerlik olduğunu söyledi.

 

TERÖRLE MÜCADELEMİZİ KARALAMAK İSTEYEN İÇ VE DIŞ İŞGAL CEPHESİNİN İFTİRALARI

 

Terörle mücadelemizi karalamak ve kundaklamak isteyen iç ve dış işgal cephesi her seferinde yalan ve iftirayla bezenmiş iddialarla karşımıza çıkmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri’mizin kimyasal silah kullandığını şerefsizce dillendirenlere aldanacak ve kanacak hiç kimse yoktur. Irak ve Suriye’de benzeri karanlık algı oyunlarının görüldüğü, işgal için bahaneler oluşturulduğu bilinen bir geçektir. Türkiye’den bir Irak, bir Suriye çıkarmak için ortam yoklayanlar sömürge piyonlarıdır, mahcup ve mağlup olmaları da kaçınılmaz bir akıbettir. CHP’li bir milletvekilinden HDP’lilere, terörist Demirtaş’tan Türk Tabipleri Birliği Başkanı’na kadar düşman safında toplananlar, terörün değirmenine su taşıyanlar açıktadır, hepsi de alçaktır.

 

AKŞENER NE DİYECEK? HERKESİ UYARIYORUM: TÜRK ASKERİNE DÜŞMANLIK, DÜŞMANA ASKERLİKTİR

 

İP Başkanı’nın Türk Tabipleri Birliği’ne övgüleri, bizi de suçlayan sözleri hala hafızalarımızda olup, en son dehşet verici iftiraya ne diyeceği, nasıl bir yorum getireceği pek tabii merak konusudur. Herkesi uyarıyorum, Türk askerine düşmanlık, düşmana askerliktir. Teröristlere basamak olanlar, sözcülük yapanlar su katılmamış teröristtir. Türk askerine aslı astarı olmayan suçlamalar da bulunanlar terörizme beşinci kol faaliyeti yapan kansızlardır. 23 Ekim 2022 tarihinde, Almanya’nın Köln kentinde, Dayanışmanın Sesi Derneği isimli husumet oluşumu tarafından düzenlenen konferansta PKK-FETÖ ve yeminli Türkiye düşmanları yine sahneye çıkmışlardır. Türk Tabipleri Birliği Başkanı da bu Konferans’ta, terör örgütleriyle iltisaklı oldukları gerekçesiyle hapis cezası alanların hak ihlaline uğradığını ileri sürmüş, kimyasal silah yalanının ardında olduğunu dile getirmiştir.

 

TÜRK ORDUSUNA İFTİRA ATANLAR VATANDAŞLIKTAN ÇIKARILMALI

 

Şerefli Türk hekimlerini hariç tutuyorum, TTB'nin başkan ve yöneticileri hakkında en ağır cezai işlemlerin tatbik ve temin edilerek, bu birliğin kapısına kilit vurulmasını, doktorlarımızın bu kuruma mecburi üyelik şartlarının kaldırılarak özgürleşmelerini tarihi önemde addediyorum. Türk düşmanı bir birliğin isminin başında Türk olamaz, Türk yazılamaz. Türk askerine hainlerin ve zalimlerin ağzıyla kimyasal silah çamuru atanları, mesela TTB Başkanı’yla diğerlerinin Türk vatandaşlığından çıkarılması, vatansız ve ülkesiz olmaya mahkum edilmesi akla en yatkın yollardan birisidir. Zira tahammülümüz bitmiş, sabır taşımız çatlamıştır. TTB'nin tıpla, hekimlikle, sağlıkla uzaktan yakından ilgisi kalmamıştır. Bunların tahrikleri çizmeyi aşmıştır.

 

15 TEMMUZ'UN RÖVANŞINI ALMAK İÇİN MÜSAİT ZAMAN KOLLAYANLARA BOYUN EĞMEYİZ

 

Zillet ittifakının dış bağlantılı senaryoları, FETÖ’nün kumpasları, PKK’nın ve bölücü mihrakların iftiraları devam ederken, Danıştay 5’inci Dairesi’nin FETÖ’den ihraç edilen 178 hakimi görevlerine iade kararı, üstelik faiz ilaveli tazminata hükmetmesi yenilir yutulur şey değildir. Bu kararı milletimize hakaret sayıyoruz. Türkiye’nin kafese sokulmak için tuzak kurulduğunu apaçık şekilde görüyoruz. 15 Temmuz’un rövanşını almak için müsait zaman kollayanlara boyun eğemeyiz, hoşgörü gösteremeyiz, 251 şehidimizin kemiklerini sızlatamayız. Herkes aklını başına alsın, Türkiye’nin istiklali ve istikbalini gerekirse can pahasına sonuna kadar müdafaa eder, bedeli neyse de seve seve katlanmasını biliriz.

 

MİLLİ DEVLETLER MİLLİ TARİH ŞUURU ÜZERİNE KURULMUŞTUR

 

Tarih, beşeri tecrübenin verimli bir laboratuvarı, çağlar ve zamanlar arasında yapılan mukayeselerin ana yatağı, gelecek planlamalarının kilit taşıdır. Sosyal olaylarla siyasal müesseselerin insan hayatını aşan bir geçmişleri vardır ve etkileyici gerçekleri varittir. İnsanın ufuk derinliği kazanabilmesinin, hatta ufuk ötesini görebilmesinin kalitesi şahsi tecrübe sınırlarını aşıp daha geriye gitmesine bağlıdır. Merhum Hocamız Prof. Dr. Erol Güngör’e kulak verirsek, bir şeyin izahını yapmak, her şeyden önce onun tarihine bakmak demektir. Yine Güngör Hocamıza göre, milli devletler “Milli tarih şuuru” üzerine kurulmuştur. Tarih şuuru ise tarihin akışı hakkında belli bir görüş sahibi olmak, tarih olaylarını manalı bir bütün içindeki parçalar halinde görmektir. Bu sayede arkamızda sonsuz bir geçmişin bulunduğunu, önümüzde de sonsuz bir geleceğin durduğunu kavrar, kararlarımızı buna müzahir şekilde oluştururuz. 

 

TÜRK MİLLİYETÇİLERİ OLARAK MESELEYE BAKIŞIMIZ

 

Türk milliyetçileri olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna tutarlı ve tafsilatlı bir tarih şuuruyla bakıyor, bu şekilde yorumluyoruz. Maziye önem vermemiz, özlem ve hürmet duymamız, bugüne yönelik bir memnuniyetsizlik hali veya bir mahrumiyet halsizliği olarak okunmamalıdır. Tarihimizin görkemi her milletperver, her vatansever için gıpta edilecek bir gurur kaynağıdır. Gerçekçi olmak lazım gelirse, biz saadeti geçmişimizin sayfalarında değil, onu her seviyede geçme başarısı göstermiş bir istikbal yükselişinde görüyor ve değerlendiriyoruz. Ancak geçmiş bazen geleceği perdeleyecek kadar gözlerimizi kamaştırabilir, hatta gerçeklerden kopartabilir. Bu durum bir hamaset çıkmazıdır. Unutmayalım ki, zaman tünelinden geçip bugüne ulaşan, hatta karmaşıklaşıp yeni boyutlar kazanan her neviden sorunu dünün ilhamıyla, bugünün imkânlarıyla çözmekten başka seçeneğimiz yoktur.

 

BİZİM TARİH ANLAYIŞIMIZ DÖNEMSEL DEĞİLDİR

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarını şuurla idrak edemeyenler için hataya düşmek, çelişkide bocalamak, değişime ve gelişime direnç göstermek kaçınılmazdır. Bizim tarih anlayışımız devrevi, coğrafya algımız dönemsel değildir. Tarih ve coğrafyaya baktığımızda gördüğümüz dağınık parçalardan, birbirinden kopuk paydalardan müteşekkil bir yapı da değildir. Tarih birdir ve bütündür, adı da Türk tarihidir. Coğrafya birdir ve bellidir, adı da Türk vatanıdır. Türkiye Cumhuriyeti, binlerce yıllık Türk tarihinin ana güzergâhından kategorik bir kopuş, kesif bir ayrılış, keskin bir sapış olarak görülemeyecek, asla gösterilemeyecektir. Yani Cumhuriyet şerefli geçmişimizin bir antitezi değildir. Cumhuriyet’in Türk kültürüne, Türk diline, düşünme setlerimize zarar verdiğini iddia edenler talihsiz, tarifsiz ve temelsiz bir yanlışın pençesindedir. Önyargıların hükmüyle, ideolojik katılıklarla Cumhuriyet’in anlaşılması ve anlatılması mümkün değildir. Bugünkü Türkçe’mizle düşünce oluşturamayacağımızı söylemek gerçekleri çarpıtmaktır, nesnel gelişmelere aykırıdır, dilimizi karalamaktır, nihayetinde özgüven eksikliğidir.

 

MİLLETİN İSTİKLALİNİ YİNE MİLLETİN AZİM VE KARARI KURTARACAKTIR

 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 14 Ekim 1925’te İzmir’de yaptığı konuşmasında, Cumhuriyet’in milletin kendi istek ve arzusu ile oluştuğunu söylemişti. Hatta Samsun’dan Sadarete gönderdiği 22 Mayıs 1919 tarihli raporunda, “Millet, millî hakimiyet esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunun için çalışacaktır.” demek suretiyle milli iradeye dayanarak milletin kaderini çizmişti. Samsun’dan sonra Anadolu’nun içlerine doğru ilerleyerek, vilayetlere ve kolordu kumandanlarına gönderdiği meşhur Amasya Genelgesi’nde Türk yurdunun, Türk istiklâlinin kurtarılması yolundaki parolayı şu şekilde dile getirmişti: “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyet fikrini ta Milli Mücadele yıllarına kadar bir sır gibi vicdanında taşımıştı. Erzurum Kongresi’nin toplanmasından önce, Mazhar Müfit Kansu’nun, ileride kurulmasını düşündüğü hükümet biçiminin ne olacağı sorusuna şu cevabı vermişti: “Açıkça söyleyeyim, hükümet biçimi zamanı gelince Cumhuriyet olacaktır.” İşte beklenen o zaman 99 yıl önce gelmiş, 28 Ekim 1923'te Çankaya Köşkü'nde milletvekilleri ve yakın arkadaşlarının bulunduğu yemek masasında; "Efendiler! Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz" diyerek kurtuluşun eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kuvveden fiile çıkarmıştı.

 

CUMHURİYET TÜRK MİLLETİNİN BAĞIMSIZLIK ONURUDUR

 

Cumhuriyet, Türk milletinin bağımsızlık onurudur. Bir başka ifadeyle Cumhuriyet, demokrasinin en gelişmiş halidir. Ve Cumhuriyet, milletin üstünde hiçbir otorite veya makam tanımayan, dayandığı esas milli egemenlik olan fazilet demektir. Hüküm milletindir, hükümet millettir. Türkiye Cumhuriyeti, nice fedakârlıkların, nice mücadelelerin, nice kahramanlıkların mecmuudur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu gerçeği şöyle ifade etmişti: “Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmaya hazırız.”  Her karış toprağıyla bölünmez bütün olan Türkiye Cumhuriyeti; Edirne’den Kars’a, İzmir’den Hakkari’ye, Sinop’tan Hatay’a devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin, her bir insanımızın ortak iradesi, ortak sevdası, ortak değeridir. Cumhuriyet, Milli Mücadele’nin taçlanmış, milli gönüllerde taht kurmuş halidir. Şehit ve gazilerimizin bedelini çok ağır ödediği kahramanlık beratıdır. Türkiye Cumhuriyeti; duymasını bilene ses, almasını bilene nefes, gitmesini bilene hedef, sevmesini bilene yürek, savaşmasını bilene ebedi zaferdir. Cumhuriyet’in 100’üncü senesine bir yıl kala, Türkiye’nin yükseliş çabası her türlü engellemeye rağmen kararlılıkla devam etmektedir. Cumhur İttifakı vatan ve millet sevdasıyla yedi düvele direnmektedir. 

 

CUMHUR İLE CUMHURİYET AYRILMAMAK ÜZERE KUCAKLAŞMIŞTIR

 

Fikri hür, vicdanı  hür, irfanı hür, istikbali hür Türk milleti, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne toz kondurmama amacındadır. Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin muharrik ve muhkem vasfıyla Türkiye Cumhuriyeti prangalarını kırmış, kronik sorunlarına neşter vurmuştur. Cumhur ile Cumhuriyet ayrılmamak üzere kucaklaşmıştır. Geçmiş ile gelecek, ülke ile ülkü, tarih ile coğrafya, akıl ile duygu, duruş ile yükseliş birleşmiş, bütünleşmiş, kenetlenmiştir. Devlete hakim olan güç ve yetki kargaşası sonlanmıştır. Onun bunun kirli senaryolarına boyun eğen değil gerekirse boyun eğdiren, yeri gelirse kafa tutan bir kudret sivrilmiş, bir kuvvet serpilmiştir. Yönetim sistemimizdeki reform Türkiye’nin önünü açmıştır. Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümüne giden süreçte sistemsel aksaklıklar telafi edilmiş, devlet yönetimindeki zaaflar demokratik vasıtalarla giderilmiştir. Türk milletinin karakterine ve tarihi müktesebatına en uygun idare şekli olan Cumhuriyet, en az bu kadar milletimizin ruh kökünü yansıtan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle iyice güçlenmiş, sağlam ve sağlıklı bir bünyeye kavuşmuştur.

 

ESKİ SİSTEME DÖNÜŞ EMELİ TAŞIYANLAR ÖNCE KENDİLERİNE ÇEKİ DÜZEN VERMELİDİR

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin daha mesut, daha muasır, daha müreffeh olmasının önünde hiçbir pürüz kalmamıştır. Öncelikli stratejik hedefimiz Cumhur İttifakı’nın devamıyla birlikte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bütün kurum ve kurallarıyla oturması, devlet ve toplum hayatına kök salarak olgunlaşmasıdır. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem amaçlayanların ne hallere düştükleri, nasıl bir tenakuz ve tutarsızlığın içine yuvarlandıkları ortadadır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne mesnetsiz eleştiri getirenlerin iddiaları çürük, ithamları güdük, isnatları düşüktür. Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme dönüş emeli taşıyanlar, önce kendilerine çeki düzen vermeli, öncelikle alev alan çatılarını söndürmenin arayışında olmalıdır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Parlamenter Sistemle mündemiç kriz damarını kesip atmıştır. Hastalık tedavi edilmiştir.

 

MUHALEFETİN TÜRK MİLLETİNE BİR GELECEK VAADİ YOKTUR

 

Bu damara bağlananların, bununla birlikte eski alışkanlıklardan kurtulamayanların hala birbirlerine nasıl tuzak kurdukları, nasıl taarruz ettikleri malumdur, tüm çıplaklığıyla bilinmektedir. Kriz severlerin, kavgadan ve kutuplaşmadan beslenenlerin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem arayışları doğal ve normaldir. Çünkü bu tip siyaset anlayışlarının gıdası cepheleşmedir, kaldı ki Cumhur İttifakı karşısında tutunma ihtimalleri olmadığı gibi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne uyum sağlamaları da eşyanın tabiatına bütünüyle aykırıdır. Türk milleti kimin kime hangi yalanları fısıldadığını açıkça görmekte, lazım gelen notlarını sandık vaktinde değerlendirmek üzere almaktadır. Zillete düşenlerin birbirini yemeleri, birbirlerini kötüleyip uluorta ele vermeleri bir siyaset değil, kaotik ve hazin bir çarpıklığın özetidir. Milletimizin istediği kaos ve kriz değil; refahtır, huzurdur, sükûnettir, zenginleşmedir, büyümedir, gelişmedir, güvenliktir, birlik ve beraberliktir. Kulislerin ve hiziplerin partisi olan ne CHP, terörün yedeği ve teröristlerin siyasi yeleği olan ne HDP, ne de karanlık bir projeden mütevellit olan İP aziz Türk milletine bir gelecek vaat edemeyecektir.

 

DENEMEK İSTEYEN VARSA BUYURSUN DENESİN

 

Aziz Atatürk’ün en büyük eserim dediği Cumhuriyet ilelebet yaşayacak, nesilden nesile taşınıp yaşatılacaktır. Bu eser istiklalimizin muhafızı, Türk tarihinin geleceğe uzanan var oluş sancağıdır. Sancak inmeyecek, Türkiye Cumhuriyeti incitilmeyecektir. Hesap hatası yapanlar dökülen şehit kanlarını unutmasınlar. Hıyanete yakasını kaptıranlar Türk milletinin muazzam ruhunu hatırlarından çıkarmasınlar. Yerli ve yabancı husumet cephesine dünyayı dar edecek imanımız vardır, her zorluğa göğüs gerecek irademiz vardır, her saldırıyı, her işgal girişimini def edecek, yerin yedi kat dibine gömecek imanımız vardır. Denemek isteyen varsa buyursun denesin, hainler nerede olurlarsa olsunlar, millet sevdalıları sonuna kadar buradadır, vatanın burcunda Ulubatlı Hasan olmaya hazır ve buna da kararlılardır.

 

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI ŞİMİDEN KUTLU OLSUN

 

Bu hafta sonu karşılayacağımız Türkiye Cumhuriyeti’nin 99’uncu yıldönümünü iftiharla kutluyorum. Cumhuriyetimizin 100’üncü yıl dönümünde, muhteşem bir geleceğin kapısının aralanacağını bugünden görüyor, milletimizin de buna bütünüyle destek olacağına inanıyorum. İlk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, kurucu kahramanları, aziz şehitlerimizi, cephelere can ve kan nakli yapmış kutlu ceddimizi rahmetle, hürmetle, minnetle yad ediyorum. Cumhuriyet sonsuza kadar korunup kollanacak, milletimizin can beraberi olacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken hepinizi bir kez daha muhabbetle selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi temenni ediyorum. Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.